Ne zamandır merak ediyordum, nasıldır bu anlatıla anlatıla bitirilemeyen ‘gurme gezileri’ diye..Kısmet bugünlereymiş.. Hala damağımda, dimağımda tazeyken yazayım da, bilmeyenler de keşfetsin bu saklı sokak lezzetlerini.
Bir şirketin, çalışanları için yapabileceği en güzel organizasyonlardan biri olan yeme-içme gezisinin haberini aldığımda önce sevindim, sonuçta dünyada en sevdiğim aktivitelerden biri olan “yemek yemek” eylemini içeriyordu. (Bu arada ‘yemek yemek’ biraz enteresan bir söz öbeğiymiş. Yazınca garip geldi, ama söylerken hiç değil)
Fakat sonra biraz duraksadım, çünkü tatil sabahı erkenden (09.00’da) Eminönü Yeni Camii önünde buluşma ve 4 saat boyunca yürüyerek sokakları arşınlama gibi, pek sevmediğim 2 eylemi de bünyesinde barındırıyordu.
Çoğu yere olduğu gibi, sabahki buluşmaya da geç kaldık, 5 dakika kadar ama olsun, yine de ritüelimizi bozmadık. 12 kişilik grubumuz toplanmış, sevimli rehberleri ile bizi bekliyorlar, bir yandan da sokak arası bir kahvaltıcıda peynirleri, simitleri, zeytinleri götürüyorlardı. Rehberimiz Claudia Turgut’u görünce (Evet, ironi büyük. Tarihi yarımadamızdaki lezzetleri bize ‘elin İngiliz’i’ anlatacaktı) gezinin pek keyifli geçeceğini hissettim. ‘Pozitif kadın, belli. Sabahın köründe ağzı kulaklarında. Nereden öğrenmiş buraları da rehberlik yapıyor ? Türk biriyle evli tamam da, buraları anlatacak kadar tarihi nasıl biliyor’ düşünceleriyle takıldık Claudia’nın peşine..Kulağımızda kulaklıklar, ilk hedef Mısır Çarşısı’ndaki “Ucuzcular Baharat“. Baharatın her türüyle aram iyidir, severim ama İstanbul’da kalkıp baharatçı gezmek aklıma gelmezdi. Dükkan çalışanları gedikli belli, hemen bizi çember yapıp onlarca baharatı tattırıp, bir de hikayesini anlatıyorlar. Bu minik dükkan pek hoşuma gitti, çeşit çeşit baharatlar, şifalı yağlar..Tavsiye ederim.
Çarşıdan çıkıp biraz ara sokaklara dalıyoruz, sabah 11.30’da Lezzet-i Şark Antep sofrasında buluyoruz kendimizi. Ekip bizi bekliyor, güleryüzle karşılayıp mis gibi Adana, Urfa, İçli köfte ve en sevdiğim köpük köpük yayık ayranla bizi mest ediyorlar. Sonra gezinin en sevdiğim durağı, tarihi Altan Şekerleme. Şimdi başında 5. kuşağın bulunduğu bu şekerlemeci 1865 yılından beri kendi imalatını yapıyor ve nefis lokumlar, helvalar, şekerlerle ağızları tatlandırıyor. Trip Advisor’da hakkında pek güzel şeyler yazılmış, zaten biz gittiğimizde de içeride çekim yapılıyordu. Kesinlikle tavsiye ederim, çok nostaljik, çok lezzetli.. Güllü, böğürtlenli ve karadutlu lokumlar şahane…
Lezzet durakları Develi’nin minik tatlı dükkanında sıcak katmer, tarihi pidecide kıymalı ve peynirli pide, Bereket Döner’de domatesli-biberli döner, Kantarcılar Caddesi’nde tavuk göğsü ile devam ediyor.. Bir lokma daha yiyemeyecek hale gelerek turumuzu Tarihi Ali Paşa Hanı’nda Türk Kahvesi ile noktalıyoruz. Hana bayıldım, Genco Erkal’ın (Dostlar Tiyatrosu) orada tiyatro yaptığını bilmiyordum, bu da benim ayıbım olsun.
Eğer böyle bir yeme-içme gezisi yapma fırsatınız olursa, mutlaka katılın. Kendi şehrinizde turist gibi gezmek, uğrak mekanlarınızın dışında bir yerlerde zaman geçirmek ve tarihi yerlerde yemek-içmek pek iyi geliyor. Bir nevi minik tatil..Afiyet olsun…
Not: Claudia Turgut’un yeme-içme bloğu burada. Çok detaylı ve ince çalışılmış bir blog, Dezavantajı İngilizce oluşu…Aklınızda bulunsun.
Ben de çoktandır böyle bir şeyin peşindeyim, Ali’yle ayarlamak istiyorduk, ama biz rehbersiz yapacağız benim araştırmalarımla :))) Bu yazı da bana güzel ışık tuttu 🙂 Bu arada rehbere gerçekten de koptum, ne alaka İngiliz rehber..ama blogu da bir o kadar şahaneymiş, bayıldım valla Kuzu Kapama bile anlatmış İngiliz haliyle :)))
BeğenBeğen
🙂 Sevindim bu yazının işe yaramasına. Eğer isterseniz engin tecrübelerimizi size aktarabiliriz 🙂 Bence böyle bir geziyi mutlaka deneyin, çok keyif alırsınız..Dediğin gibi rehberimiz pek enteresan bilgilere sahip, çok güleç bir kadındı. Eğer rehberli düşünürseniz, mutlaka tavsiye ederim.
BeğenBeğen