Monthly Archives: Temmuz 2014

Kavanozdaki Beyin

Hiç kavanozun içinde yer alan bir beyinden ibaret olduğunuzu düşündünüz mü? Tüm gördüklerinizin, dinlediklerinizin, aşklarınızın, kitapların, filmlerin, kavgaların, insanın midesini bulandıran savaşların, çocukları öldüren ….lerin, göz yaşınızın, silahların, elmaların, ofislerin, kahvenin, yüzmenin, öpüşmenin, koşmanın, kahvaltılıkların, şarkıların, tabloların aslında güçlü bir ‘sanrı’ olduğu fikrine kapıldınız mı ?

Felsefe ile çok derinden ilgilenmesem de, değişik bakış açıları her zaman ilgimi çekmiştir.  Ben Dupré tarafından yazılan “Gerçekten Bilmeniz Gereken 50 Felsefe Fikri” adlı kitabı okurken farklı düşünceler daldım..Akıcı bir üslupla; mantık, bilim, toplum, siyaset, inançlar üzerine yazılar yazmış, hikayeler derlemiş Dupré.  İlk hikaye yukarıda bahsettiğim, kavanozdaki beyin olma fikri.

Şöyle diyor Dupré: “Canavar ruhlu bir bilim insanı, bir adamı ameliyat ederek beynini kafatasından çıkarıyor ve içinde gerekli besinler olan bir kavanozun içine koyuyor. Ardından beynin sinir uçlarını süper-bilimsel bir bilgisayara bağlıyor. Bu öyle bir bilgisayar ki, adam her şeyin tamamen normal olduğu yanılsamasına kapılıyor. İnsanlar, nesneler, gökyüzü,kısacası her şey ona normal görünüyor. Gerçekteyse gördüğü, duyduğu, hissettiği her şey bilgisayardan sinir uçlarına giden elektronik sinyallerden ibaret.”

Bu felsefenin, 17. yüzyılda Descartes’ın şüphe yöntemiyle bağlantısı olduğunu ve ‘Cogito Ergo Sum’ yani “Düşünüyorum Öyleyse Varım” özlü sözünün, René Descartes’ın şüpheci yaklaşımından ortaya çıktığını ifade ediyor yazar. Zira Descartes’ın sebep-sonuç ilişkisi ilginç; şöyle diyor : “Her şeyin yanlış olduğunu düşünmeye çalışırken, bunu düşünen ben diye bir şey olması gerektiğini fark ettim. Ve şu gerçeğin farkına vardım : Düşünüyorum, öyleyse varım.”

Amerikalı filozof Hilary Putnam konuyla ilgili çok çarpıcı bir yorum yapmış; “Bilgisayar o kadar zekidir ki, kurban kendisini oturmuş da, insanların beyinlerini vücutlarından çıkarıp besin maddeleriyle dolu bir kavanoza koyan kötü kalpli bir bilim insanının var olabileceğine dair eğlenceli ama epey saçma varsayımdan bahseden bir yazı okuyormuş sanabilir.”

Bu mevzu şu meşhur “Ya şu an rüya görüyorsak, rüya zannettiklerimiz gerçekse”  ikilemini getirdi aklıma. Tabi ki gerçeklik ve mantık duygusuyla düşününce bunun mümkün olma ihtimali çok uzak görünüyor insana, ama felsefe işte tam da burada devreye giriyor ve “hiçbir zaman emin olamazsın” fikrini atıveriyor ortaya. Çözülmesi, fazla derine dalınca yüzeye çıkılması zor bir mecra.

Bu benim ilk felsefi yazı denemem olduğu için düşüncelerim biraz dalgalı hareket ediyor, belki de yazıma denk gelen ve felsefeyi yutmuş kişiler bu amatör ‘filozofluğuma’ gülüp geçebilirler. Ama konu öyle derya deniz ki; düşüncelerimi bile %100 aktaramıyorum yazıya.

Yazımı hoşuma giden felsefik sözlerle bitiriyorum :

“Aslında herkes dahidir.Ama siz kalkıp bir balığı, ağaca tırmanma yeteneğine göre yargılarsanız, tüm hayatını aptal olduğuna inanarak geçirir.” Albert Einstein

“Söylediklerimizden çok, söylemediklerimize pişman oluruz. Dile getirilmemiş düşünce, gidilmemiş yoldur.” Immanuel Kant

“Kimse kimseyi küçümseyecek kadar büyük değildir bilmelisin. Küçümsediğin her şey için gün gelir, önemsediğin bir bedel ödersin.” Tolstoy

“Düşmanlarınızı daima bağışlayın, hiç bir şey onların bu derece canını sıkmaz.”Oscar Wilde

“Olmaz dediğin ne varsa olur.
Düşmem dersin düşersin.
Şaşmam dersin şaşarsın.
En garibi de budur ya;
Öldüm der durur yine de yaşarsın”…  Mevlana

kitap

 

“Yalnızlık insana çok şey öğretirmiş.Ama sen gitme, ben cahil kalayım.”    Nazım Hikmet Ran 

Yorum bırakın

Filed under içimden geldiği gibi, Kültür-Sanat