Toprağın altından yazıyorum size bunları. Hemen ekşitmeyin yüzünüzü, daha 3 gün oldu gömüleli, hala son gördüğünüz gibi yüzüm ve ellerim.
Hayatımın muhasebesini yapmak için epey vaktim oldu, zira burada düşünmekten ve yazmaktan başka hiçbir işim yok.
Sizi izliyorum; oradan oraya koşturuyorsunuz telaşlı karıncalar misali, tıpkı 4 gün öncesine kadar benim de yaptığım gibi.
Burayı size nasıl tarif etsem; kuş olup uçmanın bile hafif kalacağı bir özgürlük.
Sınır yok, kısıtlama yok, baskı yok; hep için için hayal ettiğiniz gibi.
Aklınızdan geçenleri yapmakta zorlanıyorsunuz hâlâ, görüyorum. Oğuz Atay’ın “Kötü bir resim asarım korkusuyla hiç resim asmadım. Kötü yaşarım korkusuyla hiç yaşamadım” cümlelerine ilk rastladığımda 23 yaşındaydım. Kendimi yokladım önce, “yok canım, ben bugüne kadar ne istediysem yaptım” dedim cılız bir sesle.
Aynı satırları ikinci kez okuduğumda bu sefer otuzlu yaşları devirmiştim. “Ah” dedim içimin en dip köşesinden…”Bu benim işte…!”
Ebediyetten gönül rahatlığıyla bildiriyorum şimdi size: Hangi resmi asmak istiyorsanız asın, kimi sevmek istiyorsa gönlünüz, çılgınca sevin ve hayatınızı nasıl geçirmek istiyorsanız öyle geçirin.
En kötü ne olabilir ki? Olsa olsa beğenilmeyen bir resim asmış olursunuz. Hem diğerlerinin sizin yaptıklarınızı onaylaması veya takdir etmesi neden önemli olsun ki? Kim için yaşıyorsunuz, neye heba ediyorsunuz tek ömrünüzü?
Tuzu kuru bir hayalet olduğum için belki de fazla hayalperest buluyorsunuz bu söylediklerimi. Size burada “hayat çok kısa, dilediğinizi yapın” edebiyatı yaptığım için alay ediyorsunuz belki de benimle içinizden.
Hem zaten ben her istenenin yapıldığı bir hayata hiç denk gelmedim…
Filmlerde bile izlemedim. Çünkü insan hep sonraki adımlarını, başkalarını, olası sonuçları düşünür, kuruntular içinde beynini kemirir durur.
Ama ben sizi gördüm! Üzerime toprak atarken kocaman şehirde kaybolmuş bir bebek gibi çaresiz ve korku doluydu gözleriniz. Ölümden korkuyordunuz, kaybetmekten, yok olmaktan deli gibi korkuyordunuz!
Çünkü insan yaşamaktan korkar, ölmekten korkar, sevmekten korkar. Hele ağır bedeller ödemekten ödü patlar.
Her yaptığımızın bir bedeli olmak zorunda mı sanki?
Oysa bir yol seçip pişman olduktan sonra dönüp kaldığımız yerden devam edebilsek ne kolay olurdu her şey.
Ben ipe sapa gelmez konuşmalara başladım, biraz ayarsız öldüm galiba!
Yaşarken ayarını bilememiştim ki, bu boşlukta nasıl bileceğim.
Görünmez zincirlerinizi, ellerinizi bağlayan halatları çözün, koparın, kırın. Çok geç olmadan yapın üstelik.
Yaşanamayanların pişmanlığı; gelip geçmişlerden daha keskin.
Çok acıtıyor.
Yaşadım, oradan biliyorum.