Tag Archives: Mert Fırat

Kelebeğin Rüyası

Son zamanlarda sanatsal aktivite boşluğumu dolduran sinema ziyaretlerini bu soğuk kış günlerinde iyice sıklaştırdım ve vizyondaki 2 popüler filmi seyreyledim. Bu yazıda sıcağı sıcağına bahsetmek istediğim  film; yaklaşık 2 saat önce izlediğim ‘Kelebeğin Rüyası’ …

Film;  Zonguldak’ta, 2. dünya savaşının emarelerinin hissedildiği 1941 yılında geçiyor ve vereme yenik düşmüş 2 genç şairin; Rüştü Onur ve Muzaffer Tayyip Uslu’nun hayatlarından kesitler sunuyor. Genel bir yorumda bulunmak gerekirse; çok emek verilmiş, şahane çekimler ve görüntüler sunan, oyuncuların çoğunlukla yıldızlaştığı ve güzel kurgulanmış bir film var karşımızda.

Kelebeğin RüyasıMert Fırat ve Kıvanç Tatlıtuğ; iki iyi dost olan, verem hastalığından muzdarip,  refah ve ferah seviyeleri düşük ama buna rağmen hayata gülen gözlerle bakabilen genç şairleri çok başarılı şekilde canlandırmışlar..Dönemin önemli edebi unsuru ‘Varlık’ dergisinde şiirlerini görmek, belki de hayatlarının en büyük arzusu..Bu iki oyuncunun birbiriyle uyumu şahane.. Ama aynı uyumu şehrin üst düzeylerinden Zeki Bey’in (Ahmet Mümtaz Taylan) kızı Suzan (Belçim Bilgin) ve Muzaffer Tayyip Uslu (Kıvanç Tatlıtuğ) aşkı için söylemek zor.. Neden bilmiyorum, Belçim Bilgin’i o role hiç yakıştıramadım, fragmanı izlediğimde bile o rolü Farah Zeynep Abdullah’ın oynamasının daha yerinde olacağını düşünmüştüm..Yılmaz Erdoğan ise, şairlerin hocası Behçet Necatigil rolünde gözüküyor ve bence karakteri olması gerektiği gibi canlandırıyor.

Kadro beyazcamın en başarılı isimleri den, adeta rüya takımı; yönetmen pek sevilen filmlerde imzası olan Yılmaz Erdoğan, görüntü ve mekanlar da muhteşem olunca, sanırım beklentim biraz yüksek seviyelere çıktı.. Ama ne olursa olsun; unutulmaya yüz tutmuş şairlerimizi, Varlık dergisini, maden işçilerinin yaşadığı zorlukları, edebiyatı ve eski insanların zarifliğini hatırlatması bile bu filmi yukarılarda bir yere taşımaya yetiyor benim için.

“Aşk bahanesidir şiirin

Şiir bahanesidir hayatın”

 

İyi seyirler…

Yorum bırakın

Filed under Kültür-Sanat

Konuşmadan Aşk Olur mu?

Blogumun ilk aylarına şöyle bir bakıyorum, hafızamda biriktirdiğim irili-ufaklı seyahatler, konserler, sergiler ve gittiğim yeni yerlere dair bir dolu yazı var..Son zamanlarda hem seyrek yazışımdan hem de genellikle film anlatışımdan da idrak edilebildiği gibi; birkaç aydır yeni keşiflere pek vakit ayıramamışım..Bu aralar kafamı en iyi boşaltabildiğim mecranın sinema olduğunu farkettim, ve hafta sonu kendime bir güzellik daha yapıp, zamanında izleyemediğim “Başka Dilde Aşk” filmine gittim.

Film “Hiç konuşmadan anlaşılabilir mi” temasından yola çıkarak; doğuştan sağır-dilsiz Onur (Mert Fırat) ile, çağrı merkezinde çalışan ve tüm günü insanlarla konuşarak geçen Zeynep’in (Saadet Işıl Aksoy) ironik, romantik ve samimi aşkından dem vuruyor.

İlk sahne; barda kutlanan bir doğum günü partisi, müzik, dans, içki havada uçuşuyor, Zeynep Onur’un sağır olduğunu fark etmiyor, gürültülü müziğin de etkisiyle sessiz bir iletişim kuruyorlar ve birbirlerinden etkileniyorlar.. Gecenin sonunda Onur’un işitme engelli olduğunu öğrenen hatunun “aradığım adamı buldum” diye bağırarak kucağına zıplamasıyla dokunaklı bir aşk hikayesi de başlamış oluyor..

Filmi Beyoğlu’ndaki kült Yeşilçam Sineması’nda izlemenin ayrı bir etkisi olduğunu kabul etmeliyim sanırım, duvarlarında asılı eski film posterleri, koçandan çıkarılmış gibi duran ve koltuk numarası olmayan biletleri, ufacık salonun dışında çay içerken sinema makinistinin “çayınızı içerde içebilirsiniz” deyip biz girmeden filmi başlatmaması o salonda 3-5 film daha izleyesimi getirdiJ

Oyunculukların doğallığı ve gerçekçiliği etkileyiciydi, ilk sahneden itibaren filmin beni içine çektiğini ve hiçbir sahnede yabancılaştırmadığını söyleyebilirim..Onur’un Zeynep’le kavga ederken çileden çıktığı anlar, annesi rolündeki Lale Mansur’la karşılıklı oynadığı sahneler, üst komşularının travması ve sevgililerin aralarındaki telepatik ilişki beni duygulandıran detaylardı..

Zeynep’in duyduğu aşka karşı çıkanlar da oluyor elbet, hem de karşısındakinin engelli oluşunu eğlence konusu yaparak ya da bunun utanılacak bir şey olduğunu düşünüp Onur’u hakir görerek.. Böyle durumlarda hep şunu düşünmüşümdür : Bu insanlar bir gün kendilerinin de engelli olabileceğini, tüm uzuvlarını hayatlarının sonuna kadar sağlıklı kullanamayabileceklerini nasıl düşünmezler? Nasıl kendilerini üstün görürler, bilemiyorum.

Başroldeki Mert Fırat’ın filmin senaristlerinden biri (diğeri İlksen Başarır) olduğunu da ekleyip, bu yazıya noktayı koyayım..

4 Yorum

Filed under Kültür-Sanat

Testosteron

Başlığa aldanıp da bilimsel veriler eşliğinde testosteron ile östrojeni kıyaslayıp, erkek-kadın ilişkilerindeki problemlerden dem vururken; erkeklere de verip veriştireceğimi sanıyorsanız, yanılıyorsunuz..

Testosteron; çoğumuzun bildiği üzre erkeklerin testislerinde; kadınların yumurtalıklarında ve her iki cinsin de böbreküstü bezlerinde salgılanan; erkeklerde ses kalınlaşması, libido yüksekliği, kıl sahibi olma konularında fazlaca söz sahibi bir hormon..  

Testosteron aynı zamanda; Haluk Bilginer’in tiyatrosu olan Oyun Atölyesi’nde geçen sezondan beri sergilenen; benim anca fırsat bulup; 2 gün önce gidebildiğim, erkek dünyasının diplerine doğru dalan hareketli ve kıvrak bir oyun..

Oyunun yazarı Andrzej Saramonowicz; kadro -yılların oyuncusu Metin Coşkun hariç–  son dönemlerde dizi ve filmlerden tanıdığımız bir ekip; Onur Ünsal, Emre Karayel, İnan Ulaş Torun, Mert Fırat, Timur Acar ve Tuna Kırlı..

Oyun; bir düğünde yaşanan rezalet sonrası aynı barda bir araya gelen  7 erkeğin; bir yandan ‘testosteronlarını’ yarıştırırken; diğer taraftan kadınlar üzerine güzellemeler yapmaları üzerine kurulu..

Oyunda hiç hatun yok; düğündeki gelinin nikah sırasında “Hayır, evlenmek istemiyorum, çünkü başkasını seviyorum” deyip; davetlilerin arasından bir erkeği işaret ettiğini ve bunun üzerine damadın, babasının ve abisinin çıldırdığını hemen ilk sahnelerde geçen konuşmalarla anlıyoruz.. Zaten film orada kopuyor ve 2 mikrobiyolog, 1 kuş bilimci, 1 baterist, 1 gazeteci, 1 avukat, 1 garson ve damadın babası 2 saat boyunca konuyu aydınlatmak adına bin türlü yola başvuruyorlar; zaten oyunda kavga, dövüş, seks, aşk, dram, baba-oğul travmaları, kadınları etkileme dersleri; ne aranırsa mevcut..Tüm oyunculuklar ve harcanan efor görülmeye değer, performans etkileyici …

Ay ben küfür sevmiyorum, bel altı şakalara da hiç gülmem” diyenler için yaralayıcı bir oyun olabilir 🙂  Amma ve lakin; gidenler de edilen tüm küfürlerde, yapılan tüm seks-kadın şakalarında erkeklere inceden ayar verildiğini ve testosteron hormonunun ettikleriyle dalga geçildiğini fark edecektir..

Not: Onur Ünsal’ın rolünü geçen sezon Fırat Tanış oynuyormuş.

2 Yorum

Filed under Kültür-Sanat