Category Archives: Yemek

Bahar

Son zamanlarda hep iç karartıcı, gündeme yönelik yazılar yazmak geliyordu içimden, hatta çoğu kez yazmak bile istemiyordum. Ama bahar geldi, keyif verici enstantaneleri anlatmak gerek belki de, kafa boşaltmalık, uzaklaşmalık.

Öncelikle; İstanbul’dan çıkmadan farklı bir şehre, hatta köye gitmiş hissi yaratan Anadolu Kavağı’ndan bahsedeyim biraz..Kavacık’tan Beykoz yoluna girip -tabelaları takip ederek- yaklaşık 15 km ilerleyince, insanın gözünü-gönlünü açan manzaralarla karşılaşacaksınız. Doğu Roma zamanından kalma Yoros Kalesi yakınında bulunan Yoros Kahvesi; bir şeyler içip hülyalara dalmak ve boğazı farklı bir açıdan seyretmek için biçilmiş kaftan. Türbe ziyareti yapmak isteyenler de leb-i derya manzarasıyla Yuşa Tepesi’ni ziyaret edebilirler.

kavak.. kavak. kavak

 

Anadolu Kavağı’nın etrafında bulunan Poyrazköy ve Akbaba Köyü’nde balık yiyebilir, köy sokaklarında keçiler, koyunlar arasında dolaşabilir ve temiz havadan çarpılabilirsiniz. Mis gibi ağaç, çiçek ve balık kokuları arasında, İstanbul’un pis havasından ve kargaşasından uzakta huzur garantili bir gün geçirebilirsiniz. Eğer şehirden fazla uzaklaşamıyorsanız, Anadolu Kavağı ve civarındaki köyleri mutlaka tavsiye ederim.

Kavak...

Gelelim son zamanların en sevdiğim keşfine. Etiler’in arka sokaklarında yer alan ve zaman zaman eylemleri, olaylarıyla gündeme gelen Armutlu bölgesinde küçücük, tefecik bir meyhane: 70’lik.

Uzun zamandır kulağımıza çalınan, hiçbir yerde reklamını, adını duymadığımız bir yerdi 70’lik Meyhane. Sahibi, yıllarca turizmcilik yaptıktan sonra, mezelerini, yemeklerini bizzat yaptığı, eşinin dostunun, müdavimlerinin geldiği, sempatik, butik bir meyhane açma düşüncesiyle ortaya çıkarmış burayı. Her daim dolu, özellikle cuma-cumartesileri için önceden rezervasyon yapmak şart, zira mekan zaten ufak ve haliyle çok masa yok. Pek çok meze denedik, hepsi de çok lezzetliydi. Daha önce hiçbir yerde görmediğim, sevdiğim bir detay mevcut; rakıyı sipariş ettiniz, içtiniz içtiniz fakat diyelim ki fazla geldi. Hemen şişenin üzerine adınızı yazıyorlar ve rakıların durduğu rafa kaldırıyorlar, bir dahaki gelişinizde aynı şişeden demlenebilmeniz için. Muhabbet güzel, rahatsız eden yok, müzik tam meyhanelere has, inceden sanat müziği. Fiyatlar ise benzeri lokantalarla üç aşağı beş yukarı aynı, hatta biraz daha altında. Uzun sohbet, lezzetli yemek, misafirperverlik ve müşteriyi memnun etmek için uğraşan çalışanlar var..Daha ne isteriz ?

70

70lik

 

70lik.

Yorum bırakın

Filed under Biri Kaçamak mı Dedi ?, Gündem Dışı, Mutluluğun Tarifi : Yemek, Yemek

Birtat

Aslında gündemde tat yok, herkesin ağzında acı bir his ve kasvet var, biliyorum. Ama olan-bitenden, yaşananlardan bahsetmeyeceğim bugün. Aksine tadı damağımdan silinmeyen “Birtat” efsanesini yazasım var..

Selimiye’de 50 yılı aşkın süredir bulunan ve yakın zamanda kapanıp, Kadıköy ve Koşuyolu şubelerinde hizmet veren bu lezzetli meyhaneyi yaklaşık 1 ay önce keşfetme fırsatı yakaladık. Koşuyolu’ndaki mekan öyle ufacık tefecik ve sempatik ki, hayalimdeki Yeşilçam meyhanesine gelmiş gibi hissetim kapıdan girince. (Aynı duyguyu bir de Bostancı’daki Hatay Sofrası‘nda yaşamıştım.)

Dost meclisimiz o kadar keyifli ve iştahlı ki; masaya gelen yemeklerin ardı arkası kesilmiyor; ciğerle başlayan geçit sırasıyla böbrek, kokoreç ve karışık etlerle devam ediyor, aralara topik ve diğer mezelerden serpiştiriliyor.

Ciğer kültürüm pek fazla olmamasına rağmen; Edirne‘den sonra yediğim en güzel ciğerdi diyebilirim rahatlıkla.

İlk gelen tabakların fotoğrafını çekmek kısmet olmadı, sanırım o anda aklım 5 karış havaya uçup gitmişti. Bana göre masanın assolisti olan ve aşağıda arz-ı endam eden karışık et tabağındaki her lokma çok lezzetliydi.

Birtat

Muhabbet güzel, fondaki sanat müziği huzurlu, servis özenli ve en önemlisi yemekler şahane. Daha başka bir beklentimiz de yok zaten eş-dostla oturulan masadan..Sözün özü, meyhaneseverler için tatminkarlığı yüksek bir adres Birtat Meyhanesi…Afiyet olsun…

Bu yazıyı sevdiğim şiirlerle tamamlamak geldi içimden..Turgut Uyar, Edip Cansever varken ben ne yazayım ki zaten.

Her şeyden biraz kalır

diyor birileri,

Çoğunlukla haklılıktır.

Kavanozda biraz kahve,

Kutuda biraz ekmek,

İnsanda biraz acı.

Turgut Uyar

Ve bu yorgun

Bu hüzünlü yüreği

Benim değilmiş gibi

Hiç kimse görmeden,

Şöyle bir yol kenarına bıraksam…

Edip Cansever

Gitmek! Yazmışım defterime çoktan

Rıhtımlar, güz halatları, daha bir sürü şey

Şuramda darmadağınık !

Edip Cansever

 

 

Yorum bırakın

Filed under Gündem Dışı, Tadı Damağımda Kalanlar, Yemek

Gurme Turu

Ne zamandır merak ediyordum, nasıldır bu anlatıla anlatıla bitirilemeyen ‘gurme gezileri’ diye..Kısmet bugünlereymiş.. Hala damağımda, dimağımda tazeyken yazayım da, bilmeyenler de keşfetsin bu saklı sokak lezzetlerini.

Bir şirketin, çalışanları için yapabileceği en güzel organizasyonlardan biri olan yeme-içme gezisinin haberini aldığımda önce sevindim, sonuçta dünyada en sevdiğim aktivitelerden biri olan “yemek yemek” eylemini içeriyordu. (Bu arada ‘yemek yemek’ biraz enteresan bir söz öbeğiymiş. Yazınca garip geldi, ama söylerken hiç değil)

Fakat sonra biraz duraksadım, çünkü tatil sabahı erkenden (09.00’da) Eminönü Yeni Camii önünde buluşma ve 4 saat boyunca yürüyerek sokakları arşınlama gibi, pek sevmediğim 2 eylemi de bünyesinde barındırıyordu.

Çoğu yere olduğu gibi, sabahki buluşmaya da geç kaldık, 5 dakika kadar ama olsun, yine de ritüelimizi bozmadık. 12 kişilik grubumuz toplanmış, sevimli rehberleri ile bizi bekliyorlar, bir yandan da sokak arası bir kahvaltıcıda peynirleri, simitleri, zeytinleri götürüyorlardı.  Rehberimiz Claudia Turgut’u görünce (Evet, ironi büyük. Tarihi yarımadamızdaki lezzetleri bize ‘elin İngiliz’i’ anlatacaktı) gezinin pek keyifli geçeceğini hissettim. ‘Pozitif kadın, belli. Sabahın köründe ağzı kulaklarında. Nereden öğrenmiş buraları da rehberlik yapıyor ? Türk biriyle evli tamam da, buraları anlatacak kadar tarihi nasıl biliyor’ düşünceleriyle takıldık Claudia’nın peşine..Kulağımızda kulaklıklar, ilk hedef Mısır Çarşısı’ndaki “Ucuzcular Baharat“. Baharatın her türüyle aram iyidir, severim ama İstanbul’da kalkıp baharatçı gezmek aklıma gelmezdi. Dükkan çalışanları gedikli belli, hemen bizi çember yapıp onlarca baharatı tattırıp, bir de hikayesini anlatıyorlar. Bu minik dükkan pek hoşuma gitti, çeşit çeşit baharatlar, şifalı yağlar..Tavsiye ederim.

Çarşıdan çıkıp biraz ara sokaklara dalıyoruz, sabah 11.30’da Lezzet-i Şark Antep sofrasında buluyoruz kendimizi. Ekip bizi bekliyor, güleryüzle karşılayıp mis gibi Adana, Urfa, İçli köfte ve en sevdiğim köpük köpük yayık ayranla bizi mest ediyorlar. Sonra gezinin en sevdiğim durağı, tarihi Altan Şekerleme. Şimdi başında 5. kuşağın bulunduğu bu şekerlemeci 1865 yılından beri kendi imalatını yapıyor ve nefis lokumlar, helvalar, şekerlerle ağızları tatlandırıyor. Trip Advisor’da hakkında pek güzel şeyler yazılmış, zaten biz gittiğimizde de içeride çekim yapılıyordu. Kesinlikle tavsiye ederim, çok nostaljik, çok lezzetli.. Güllü, böğürtlenli ve karadutlu lokumlar şahane…

Lezzet-i Şark

Altan Şekerleme

 

Altan Şekerleme .

Lezzet durakları Develi’nin minik tatlı dükkanında sıcak katmer, tarihi pidecide kıymalı ve peynirli pide, Bereket Döner’de domatesli-biberli döner, Kantarcılar Caddesi’nde tavuk göğsü ile devam ediyor.. Bir lokma daha yiyemeyecek hale gelerek turumuzu Tarihi Ali Paşa Hanı’nda Türk Kahvesi ile noktalıyoruz. Hana bayıldım, Genco Erkal’ın (Dostlar Tiyatrosu) orada tiyatro yaptığını bilmiyordum, bu da benim ayıbım olsun.

Ali Paşa Han

Eğer böyle bir yeme-içme gezisi yapma fırsatınız olursa, mutlaka katılın. Kendi şehrinizde turist gibi gezmek, uğrak mekanlarınızın dışında bir yerlerde zaman geçirmek ve tarihi yerlerde yemek-içmek pek iyi geliyor. Bir nevi minik tatil..Afiyet olsun…

Not: Claudia Turgut’un yeme-içme bloğu burada. Çok detaylı ve ince çalışılmış bir blog, Dezavantajı İngilizce oluşu…Aklınızda bulunsun.

 

2 Yorum

Filed under Enteresan Deneyimler, Gündem Dışı, Mutluluğun Tarifi : Yemek, Tadı Damağımda Kalanlar, Yemek

Dem

Haftalar oldu, hala damağımda, dimağımda Karaköy Dem Meyhane’nin tadı. Her yeri sevmek biraz görecelidir, ama burası sanırım daha fazla. Tabelası bile olmayan, karanlık hanın merdivenlerini çıkarken hissettim orayı seveceğimi. Yukarı çıkar çıkmaz da bayıldım manzaraya, 4-5 masalık küçücük, kutu gibi mekana.

Yer ayırtmak için birkaç kez telefonla konuştuğum Ufuk Bey karşılıyor bizi; karşılıyor dediysem, meze tezgahı, merdiven ve masaların arasındaki 50 cm mesafede sohbete koyuluyoruz. Bizi alacağı yer henüz boşalmadığından, kalabalık bir grubun masasına yerleştiriyor bizi. Herkes rahat, kimse “burası bizim masamız yalnız” bakışları atmıyor. Sanki bir evin salonundaki arkadaş grubu gibi oturuyoruz, gülüyoruz.

Lezzetli mezeler geliyor, sade, abartısız. Ara sıcaklar keza, ağızda dağılıyor. Levrek lokum, karides ve kalamar o kadar doyuruyor ki, balığa geçmeye hacet kalmıyor.

Dem Meyhane

Pek sevgili dostumuzun doğum günü için Karaköy balık pazarının girişindeki Halis Bekrizade’den aldığımız Şam tatlısına mum dikiyoruz, Dem ekibi sağolsun, ısrarlarımıza dayanamayıp demleme çayları yetiştiriyor tatlının yanına. İlk geldiğimizde işgal ettiğimiz, tüm gece sırt sırta oturduğumuz masaya da gönderiyoruz bir tabak..Doyamıyoruz keyfe, helva geliyor, bir tur daha dönüyoruz demli çaya, arada rakıyla..O kadar samimi ki mekan, laf olsun diye değil, gerçekten evde oturup manzaraya bakarak içiyoruz sanki. 2. helvayı söylediğimizde Ufuk Bey “amma tatlı yediniz yahu” deyip gülüyor, 3. tur çayla helvayı denkleştirip masamıza bırakıyor.

Bu kadar lezzete, sohbete ve samimiyete karşılık, –diğer meyhanelere kıyasla– gayet makul bir miktar ödeyip kalkıyoruz masadan, ağzımız kulaklarımızda.

Demimiz baki olsun.

Dem demişken, bu ara kafamın tozlu rafından indirdiğim şahane bir şarkı var aklımda. Fikret Kızılok’tan ayrı güzel, Mehmet Erdem’den bir başka dokunaklı “Bir Harmanım Bu Akşam”. Tavsiye olunur.

(…)

Çektiğim acıların demindeyim bu akşam
Pişman desem değilim
Bir harmanım bu akşam

Her gecenin sabahı
Her kışın bir baharı
Her şeyin bir zamanı
Benim dermanım yok

……………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………

Etimolojik Not:    ‘Dem’ ne dolu, ne tınılı bir kelimedir. Hani şu yabancı dillerde tam karşılığı olmayan, Türkçe’nin derin sözcüklerinden. Gönül gibi, yürek gibi.. “Gönlüm kırık” yazsan mesela ya da “Yürek mi yedin bu ne cesaret” desen, anlamaz Britanyalı. Öyle bakar. Ezcümle; Türkçe pek hazineli. Koruyalım. Demlenelim.

……………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………

6 Yorum

Filed under Mutluluğun Tarifi : Yemek, Tadı Damağımda Kalanlar, Yemek