Tag Archives: edip cansever

Bir Varmış, Bir Yokmuş

Ben şimdi biraz felsefe yapacağım. İşin açıkçası, evcilik oynar gibi filozofçuluk oynayacağım. Kafamda kurduğum ipe sapa gelmez, boş düşünceleri yazıya dökeceğim. “Ben böyle şeylere inanmam, sorgulama sevmem, anı yaşarım, olan bitenin değişimiyle, geçmişiyle ilgilenmem” diye düşünenler, okumamalı bence. Ya da ayıracak birkaç dakikaları varsa, buyursunlar. Zaten genelde düşündüklerimin %10’unu yazıyorum, o yüzden kısa sürecek.

Mağarada duvara resimler çizen insan soyu, kendini birden bankaların, parlamentoların, heyula gibi gökdelenlerin içinde buldu, garip değil mi?

Aradan binlerce yıl geçmiş olması, bu dönüşümün ansızınlığını değiştirmiyor; üstelik zamanın göreceliliği bunca ayyuka çıkmışken. (Ayyuk kelimesinin, gökyüzündeki parlak yıldızlardan birini tarif ettiğini yeni öğrendim. Sürekli kullandığımız, kalıplaşmış deyimlerin kelime anlamını bulmayı seviyorum. Peki bu sizi ilgilendirir mi? Zannetmiyorum.)

Ya her şey bir sanrı ise? Ya o klişe felsefe söylemi doğru ise?

Şu an elimde tuttuğum kalem (evet yazıyı önce defterime yazdım),  içindeki 0.7 ucun üretildiği karbon, madeni paralar, koyunlar, çarşaflar, portakal ağaçları, kitap ayraçları, füzeler, Babil’in Asma Bahçeleri, petroller, öpüşmeler, diş dolguları, yalanlarımız, babaannemin anlattığı semaver…Var mıyız gerçekten?

Bu fuzuli konuya niye bu kadar tutunuyorum acaba‘ diye düşündüm, sonunda buldum. Galiba içimden, gizli gizli, bu “sanrı” olayına inanmayı arzu ediyorum.

Bütün her şey bir hayalden ibaret olsun, yaşayacağımız esas dünya bu olmasın istiyorum. Haydi biraz da edebi atıfta bulunayım; Can Yücel’in şiiri gibi; “Başka Türlü Bir Şey” diliyorum.

Okurken saçma geliyor, değil mi? Halbuki düşünürken hiç de öyle gelmemişti. Zaten ezelden beri düşündüklerimi hakkıyla aktarmakta zorluk çekmişimdir.

(İşte tam bu noktada, beni tanıyanların bir kısmı, “Yok canım, sen her zaman güzel ifade edersin kafandakileri” derken, hatırı sayılır bir grup da “Ne anlatıyorsun sen, hiç anlamıyoruz” diyecektir.)

Dememiş miydim? İnsanı en yakınındakiler bile tam manasıyla an-la-ya-mı-yor. Beni, bunun aksine inandıracak bir olay henüz vuku bulmadı.

Madem sohbet havasında geçiyor bu yazı, şunu da itiraf edeyim de bitsin bu vasıfsız iç dökme: Öleceğimiz tarihi hiç bilmememize rağmen, ayaklarımızı bu denli sağlam basarak gelecek planlaması yapmamız beni aşırı hayrete düşürüyor.

Ne yapalım yani, her an yarına çıkmayacakmış gibi mi yaşayalım” diyecek olanlara cevabım yok.  (Aslında var ama bütün bildiklerimi paylaşamam.)

Son bir edebiyat, son bir gayretle bu konuyu toparlayan en güzel dizeleri paylaşayım o zaman:

Kimsenin öldüğü yok, 

Yaşadığı da.

Herkes biraz var, o kadar

Edip Cansever

 

 

 

 

15 Yorum

Filed under içimden geldiği gibi

Tiyatro Sezonu Açıldı

Yaz mevsimini geride bırakmamızla; hangisini seçeceğimize dair ikileme düşürecek bollukta sanatsal aktivite çıktı ortaya.. Bienal, filmekimi, Akbank Caz Festivali, Efes Pilsen Blues Fest derken; tiyatrolar da perde dediler.. Her sene olduğu gibi yine oyunlara bakıp heveslendim, ‘şuna, şuna ve buna mutlaka gideceğim’ diye kendimi programladım, kaçını yakalarım hiç bilemiyorum..

 Şehir Tiyatroları’nda klasiklerden Yaşar Ne Yaşar Ne Yaşamaz (Aziz Nesin), Meraklısı İçin Öyle Bir Hikaye (Sait Faik Abasıyanık), İstanbul Efendisi (Musahipzade Celal), Coriolanus (William Shakespeare) ve Kibritçi Kız (Hans Christian Andersen)  gibi kült ve masalsıların yanında, Tekrar Çal Sam (Woody Allen) gibi nispeten yeni oyunlar da mevcut..

Devlet Tiyatroları’nda yine Aziz Nesin’den Ne Dersin Azizim, Nazım Hikmet‘ten Benerci Kendini Niçin Öldürdü ve Edip Cansever‘den Ben Ruhi Bey Nasılım oynuyor. Aslında burada benim en merak ettiğim oyun Toby Wilsher’in Kral Dairesi.. Bu oyunda konuşma yokmuş, sadece mimikler ve jestler.. Replikler olmadan detayların nasıl anlatıldığını oyunu görmeden aklım almayacak..  

 Kürklü Merkür

Gelelim şahane DOT Tiyatrosu’na..Kurucusunun Murat Daltaban olduğu bu enteresan tiyatronun dehşet oyunları; İstiklal Caddesi’ndeki Mısır Apartmanı’nın bir dairesinde sergileniyor.. Ama ne sergilenmek..

Geçen Sezon Kürklü Merkür (Mercury Fur) oyununu seyrederken boğazım düğümlendi, nefes alamadım, ellerim terden su gibi oldu, gözlerim dolu ve ilk defa bir oyundan yarıda çıkmak, kendimi sokağa atmak istedim.. Bu kadar yerden yere vuran, insanın ümüğünü sıkan, nefes borusunu düğümleyen bir seyirlik görmemiş olduğunuza kalıbımı basıyorum..

Bu sezon Shopping and F***ing  [Alışveriş ve S***ş olarak çevirmişler:) ] oyunu yine Mısır Apartmanı’nda, DOTMARSTA adlı projenin ilk oyunu “Pornogrofi” de Maçka G-Mall’da yeni açılan  salonda oynanacakmış..Meraklılarına duyrulur..

Tiyatro insanı, insana, insanla, insanca anlatma sanatıdır diyor, özlü sözle yazıyı kapatıyorum:)

                                       

Devlet Tiyatroları  

Şehir Tiyatroları    

DOT Tiyatrosu

 

2 Yorum

Filed under Kültür-Sanat