Monthly Archives: Ocak 2010

!stanbul

Senenin ilk ayında günler birbirini kovalarken ve ben yetişmek istediğim sanatsal-sosyal aktivitelerin sadece %10’una denk geledururken; kafamdaki hayali ajandaya yeni maddeler ekledim..

1- !f  İstanbul Film Festivali :

11-21 Şubat tarihleri arasında onlarca filmi festival kapsamında izleme fırsatı bulacağımız etkinliğin takvimi burada.. Un Prophete (Yeraltı Peygamberi) , Away We Go (Uzaklara Gidelim) , An Education (Aşk Dersi) ve La Nana (Hizmetçi) dikkatimi çeken , izlemek için fırsat kollayacağım filmlerden bir demet..

2- Tiyatro — “İyi Günde Kötü Günde” :

Pek sevdiğim oyuncu Ali Poyrazoğlu ile Nilgün Belgün bir araya gelip ilişkiler, evlilik, boşanma,ayrılma-kopamama ve aşk-meşk üzerine komedi yaparlar da şahane olmaz mı? Duyumlarım döktürdükleri yönünde..En kısa zamanda tecrübe edile:)  ..Çizelge burada..

3- Buena Vista Show :

Baştan çıkaran, kıvrak ve eğlenceli Küba müzikleriyle coşmak isteyenler; 13-14 Şubat tarihlerinde Cemal Reşit Rey Konser Salonu’nu mesken tutabilirler..Konserle ilgili detaylar için tıklayın..

                          …İyi Seyirler, İyi Eğlenceler, İyi Kudurmalar…

Yorum bırakın

Filed under Kültür-Sanat

Kim Kiminle Nerede ?

Filmekimi sırasında –her Woody Allen filminde olduğu gibi– biletleri kapışıldığı için izleyemediğim “Whatever Works” filmini vizyona girince kaçırmadım ve New York aleminde dönen türlü ilişki dolaplarını, feleğin çemberinden geçmiş, saplantılı Boris Yellnikoff‘un gözünden seyreyledim..

Başroldeki Larry David (Boris) hayattaki tüm klişe mutluluklardan, insan soyundan, aşkta, kuştan-böcekten, karısından, çocuklardan; özetle her şeyden nefret etmeye çalışan, nobel ödülünün kıyısından geçmiş, dahi olduğuna inanan, aksi, pimpirikli ve genelgeçer hayat rutinlerini banal gören garip bir adam..

Melody (Evan Rachel Wood) adlı güzeller güzeli hatun ise Amerika’nın güneyinden kopup kendini New York’un karmaşa ve hareketine atmaya hazırlanan; bu süreçte de kendine sığınacak yer olarak Boris’in evini seçmiş, tatlı, saftrik, Pollyanna’cılığın doruklarında, güzel ve bulutların üzerinde gezen bir tip..

Peki Woody Allen ne yapmış? Bu iki karakterin ekseninde dönerek bin türlü tiplemeyi, ilişkiyi ve duygu karmaşasını bir güzel irdelemiş; bastırılmış duyguların insanı nasıl harap ettiğini, hayattan zevk almanın ne kadar kolay ve -bazıları için- ne kadar zor olduğunu, baskı altında tutulanların kurtulunca nasıl zıvanadan çıktığını, zekayı, mutlu olmak için  her zaman zekanın yetmediğini, bazı şeyleri görmezden gelmek gerektiğini..

Hem sinemada tek başıma film seyretmeyi pek sevdiğimden; hem de o gün doğaçlama program yaptığımdan; bu filmi yalnız izledim..Muhtemelen aralarda kimseyle konuşmadığım için de kendi kendime duygudan duyguya koştum:)

Bu film romantik-komedi türünde olmamasına rağmen hem komik hem de romantik olmayı beceriyor ve izleyeni hiç pişman etmiyor..

————————İyi Seyirler——————————–

2 Yorum

Filed under Kültür-Sanat

Etiler’de ‘Büyük Şefler’

 

Ne zamandır gittiğim bir restoranı ve acısıyla-tatlısıyla orada geçirdiğim geceyi ağız tadıyla yazmadığımı fark ettim ve dün gece Etiler’de ziyaret ettiğim ‘Big Chefs’ adlı mekan hakkında iki çift yazı döktüreyim istedim..

Burası ilk şubesini 2 sene önce Ankara’da açmış bir mekan; şu anda 4’ü orada; ikisi de İstanbul’da (Etiler-Tünel) olmak üzere toplam 6 şubeye sahip bir zincir halini almış durumda..

Bonfile ,koca koca etler (t-bone tabir edilen) , pizza, ev yapımı makarna, balık, salata, hamburger; menüde ne aranırsa mevcut..Bizim masada lagos buğulama, ‘t-bone steak’, bonfile, levrek salata ve ıspanaklı pizza yendi; 2 yemeğin (ikisi de ızgara bonfile) ılık gelmesi sonucu iki kişide oluşan memnuniyetsizlik ; garsonumuzun üstün çabası ve özel ilgisiyle dağıldı gitti..

Yemek sonrası gelen Antakya’nın meşhur lezzeti bici bici ve çikolatalı pasta kıvamındaki tatlı, damaklarımızı bir hoş etmekle kalmadı; 2. tabağı da istememize neden oldu:)

Ayrıca menü içecek bakımından da insanı hayal kırıklığına uğratmayan cinsten; kokteyller,  kahve çeşitleri,  viski-şarap seçenekleri, biralar ve hatta bitki çayları ile doğal vitamin karışımları [toksin atanını mı ararsınız, hücre yenileyenini mi, yoksa nikotinin zararlarını yok edeni mi:)]  tatmin edici duruyor..

Dün akşam pek sevdiğim insanlardan oluşan bir grupla yemek yemiş olmam sebebiyle çok objektif bakamamış olabilirim, yani ne yesem ve nerde olsam muhtemelen keyif alacaktım; ama yine de Big Chefs’in hem  akşam yemekleri hem de uzun kahvaltı sohbetleri için uygun , geniş bir menüye ve etkileyici dekorasyona sahip, ‘denemeye değer’ bir yer olduğunu söyleyebilirim..

Aldığım duyumlara göre mekanın kendi yaptıkları ekmekleri ve reçelleriyle taçlandırdıkları açık büfe kahvaltıları da mideleri hayal kırıklığına uğratmayacak türdenmiş..

Şimdiden afiyet olsun 🙂

 

Yorum bırakın

Filed under içimden geldiği gibi

Zarifi’de Balkan Havası

Balkanlardan hep soğuk havalar gelecek değil ya; bu sefer de samimi, güzel sesli, doğal ve yetenekli bir hatun geldi; çarşamba akşamları Beyoğlu’ndaki Zarifi‘ye yerleşti..

Suzan Kardeş ’95 yılından beri tüm BKM tiyatroları ve filmlerinde; örneğin Bir Demet Tiyatro, Vizontele, Organize İşler‘in setlerinde saç ve makyaj ustası olarak görev almasının yanında; 89’dan beri de Sezen Aksu ile birlikte çalışıyormuş.. İlk çalıştığı işlerse Hürriyet Gazetesi ve Şan Tiyatrosu imiş..

Arada ufak tefek roller de alan bu hatunu benim ilk görüşüm; Bir Demet Tiyatro’daki Laz Bakkal’ın yanındaki evden sarkan hatunu canlandırmasıyla olmuştu..

1992 yılında “Bekriya” adlı meyhane açıp 12 sene işleten ve orada mikrofonsuz şekilde Rumeli türküleri söyleyen Kosovalı bu hatun; Sezen Aksu’nun desteğini de alınca; 4 tane albüm çıkarıyor ve çok da iyi yapıyor..

2009’dan beri sahneye çıktığı Zarifi‘de bu sene çarşamba günleri çıkan Suzan Kardeş’i izlemeye 3 gün önce gittim ve uzun zamandır bir mekanda bu kadar coşmadığımı fark ettim..

Duygusal Makedon şarkıları, Boşnak türküleri, Türk Sanat Müziği, oynak Balkan havaları ve hatta Batsın Bu Dünya ile insanın ruh hali karman çorman oluyor, e bir de masanda çok sevdiğin, yıllardır tanıdığın eş-dost olunca; gece şahane bir hal alıyor..

Bu arada orkestranın hakkını vermek lazım; kemanından akordeonuna; tubasından uduna, hepsi çok başarılıydı, zaten Suzan Kardeş de orkestra şefi Hüseyin Bitmez’e ve bir iki arkadaşına birkaç şarkı söyleterek hem enstrümanda hem yorumda onlarla birlikte devam etti geceye..

Gece başlamadan önce salaş kıyafetleriyle masa masa dolaşıp, herkesle muhabbet ediyorken, –masa başında ve sahne yanında olmam hasebiyle-  yanıma gelip şirin şirin sohbet etti, sonra da “ay hadi ben bir makyaj yapayım da şarkıcı olayım” dedi.. Dayanamayıp “ben de böyle doğal halde çıkacaksınız sanıp şaşırdım” deyince “aaa olur mu ayol, bu suratla sahneye çıkar mıyım hiç” diyerek güldü.. Belki bu samimiyetinden, belki sahnedeki doğallığından, belki de tamamen o geceki halet-i ruhiyemden ötürü, benim bu hatuna ve şarkılarına kanım ısındı..

Balkan havalarından ve eski Türkçe şarkılardan keyif alanlara; dışarıda değişik ve eğlenceli bir gece isteyenlere şiddetle tavsiye olunur…Da Gledanye🙂

Yorum bırakın

Filed under Enteresan Deneyimler, Kültür-Sanat

Testosteron

Başlığa aldanıp da bilimsel veriler eşliğinde testosteron ile östrojeni kıyaslayıp, erkek-kadın ilişkilerindeki problemlerden dem vururken; erkeklere de verip veriştireceğimi sanıyorsanız, yanılıyorsunuz..

Testosteron; çoğumuzun bildiği üzre erkeklerin testislerinde; kadınların yumurtalıklarında ve her iki cinsin de böbreküstü bezlerinde salgılanan; erkeklerde ses kalınlaşması, libido yüksekliği, kıl sahibi olma konularında fazlaca söz sahibi bir hormon..  

Testosteron aynı zamanda; Haluk Bilginer’in tiyatrosu olan Oyun Atölyesi’nde geçen sezondan beri sergilenen; benim anca fırsat bulup; 2 gün önce gidebildiğim, erkek dünyasının diplerine doğru dalan hareketli ve kıvrak bir oyun..

Oyunun yazarı Andrzej Saramonowicz; kadro -yılların oyuncusu Metin Coşkun hariç–  son dönemlerde dizi ve filmlerden tanıdığımız bir ekip; Onur Ünsal, Emre Karayel, İnan Ulaş Torun, Mert Fırat, Timur Acar ve Tuna Kırlı..

Oyun; bir düğünde yaşanan rezalet sonrası aynı barda bir araya gelen  7 erkeğin; bir yandan ‘testosteronlarını’ yarıştırırken; diğer taraftan kadınlar üzerine güzellemeler yapmaları üzerine kurulu..

Oyunda hiç hatun yok; düğündeki gelinin nikah sırasında “Hayır, evlenmek istemiyorum, çünkü başkasını seviyorum” deyip; davetlilerin arasından bir erkeği işaret ettiğini ve bunun üzerine damadın, babasının ve abisinin çıldırdığını hemen ilk sahnelerde geçen konuşmalarla anlıyoruz.. Zaten film orada kopuyor ve 2 mikrobiyolog, 1 kuş bilimci, 1 baterist, 1 gazeteci, 1 avukat, 1 garson ve damadın babası 2 saat boyunca konuyu aydınlatmak adına bin türlü yola başvuruyorlar; zaten oyunda kavga, dövüş, seks, aşk, dram, baba-oğul travmaları, kadınları etkileme dersleri; ne aranırsa mevcut..Tüm oyunculuklar ve harcanan efor görülmeye değer, performans etkileyici …

Ay ben küfür sevmiyorum, bel altı şakalara da hiç gülmem” diyenler için yaralayıcı bir oyun olabilir 🙂  Amma ve lakin; gidenler de edilen tüm küfürlerde, yapılan tüm seks-kadın şakalarında erkeklere inceden ayar verildiğini ve testosteron hormonunun ettikleriyle dalga geçildiğini fark edecektir..

Not: Onur Ünsal’ın rolünü geçen sezon Fırat Tanış oynuyormuş.

2 Yorum

Filed under Kültür-Sanat