Category Archives: Mutluluğun Tarifi : Yemek

Bahar

Son zamanlarda hep iç karartıcı, gündeme yönelik yazılar yazmak geliyordu içimden, hatta çoğu kez yazmak bile istemiyordum. Ama bahar geldi, keyif verici enstantaneleri anlatmak gerek belki de, kafa boşaltmalık, uzaklaşmalık.

Öncelikle; İstanbul’dan çıkmadan farklı bir şehre, hatta köye gitmiş hissi yaratan Anadolu Kavağı’ndan bahsedeyim biraz..Kavacık’tan Beykoz yoluna girip -tabelaları takip ederek- yaklaşık 15 km ilerleyince, insanın gözünü-gönlünü açan manzaralarla karşılaşacaksınız. Doğu Roma zamanından kalma Yoros Kalesi yakınında bulunan Yoros Kahvesi; bir şeyler içip hülyalara dalmak ve boğazı farklı bir açıdan seyretmek için biçilmiş kaftan. Türbe ziyareti yapmak isteyenler de leb-i derya manzarasıyla Yuşa Tepesi’ni ziyaret edebilirler.

kavak.. kavak. kavak

 

Anadolu Kavağı’nın etrafında bulunan Poyrazköy ve Akbaba Köyü’nde balık yiyebilir, köy sokaklarında keçiler, koyunlar arasında dolaşabilir ve temiz havadan çarpılabilirsiniz. Mis gibi ağaç, çiçek ve balık kokuları arasında, İstanbul’un pis havasından ve kargaşasından uzakta huzur garantili bir gün geçirebilirsiniz. Eğer şehirden fazla uzaklaşamıyorsanız, Anadolu Kavağı ve civarındaki köyleri mutlaka tavsiye ederim.

Kavak...

Gelelim son zamanların en sevdiğim keşfine. Etiler’in arka sokaklarında yer alan ve zaman zaman eylemleri, olaylarıyla gündeme gelen Armutlu bölgesinde küçücük, tefecik bir meyhane: 70’lik.

Uzun zamandır kulağımıza çalınan, hiçbir yerde reklamını, adını duymadığımız bir yerdi 70’lik Meyhane. Sahibi, yıllarca turizmcilik yaptıktan sonra, mezelerini, yemeklerini bizzat yaptığı, eşinin dostunun, müdavimlerinin geldiği, sempatik, butik bir meyhane açma düşüncesiyle ortaya çıkarmış burayı. Her daim dolu, özellikle cuma-cumartesileri için önceden rezervasyon yapmak şart, zira mekan zaten ufak ve haliyle çok masa yok. Pek çok meze denedik, hepsi de çok lezzetliydi. Daha önce hiçbir yerde görmediğim, sevdiğim bir detay mevcut; rakıyı sipariş ettiniz, içtiniz içtiniz fakat diyelim ki fazla geldi. Hemen şişenin üzerine adınızı yazıyorlar ve rakıların durduğu rafa kaldırıyorlar, bir dahaki gelişinizde aynı şişeden demlenebilmeniz için. Muhabbet güzel, rahatsız eden yok, müzik tam meyhanelere has, inceden sanat müziği. Fiyatlar ise benzeri lokantalarla üç aşağı beş yukarı aynı, hatta biraz daha altında. Uzun sohbet, lezzetli yemek, misafirperverlik ve müşteriyi memnun etmek için uğraşan çalışanlar var..Daha ne isteriz ?

70

70lik

 

70lik.

Yorum bırakın

Filed under Biri Kaçamak mı Dedi ?, Gündem Dışı, Mutluluğun Tarifi : Yemek, Yemek

Gurme Turu

Ne zamandır merak ediyordum, nasıldır bu anlatıla anlatıla bitirilemeyen ‘gurme gezileri’ diye..Kısmet bugünlereymiş.. Hala damağımda, dimağımda tazeyken yazayım da, bilmeyenler de keşfetsin bu saklı sokak lezzetlerini.

Bir şirketin, çalışanları için yapabileceği en güzel organizasyonlardan biri olan yeme-içme gezisinin haberini aldığımda önce sevindim, sonuçta dünyada en sevdiğim aktivitelerden biri olan “yemek yemek” eylemini içeriyordu. (Bu arada ‘yemek yemek’ biraz enteresan bir söz öbeğiymiş. Yazınca garip geldi, ama söylerken hiç değil)

Fakat sonra biraz duraksadım, çünkü tatil sabahı erkenden (09.00’da) Eminönü Yeni Camii önünde buluşma ve 4 saat boyunca yürüyerek sokakları arşınlama gibi, pek sevmediğim 2 eylemi de bünyesinde barındırıyordu.

Çoğu yere olduğu gibi, sabahki buluşmaya da geç kaldık, 5 dakika kadar ama olsun, yine de ritüelimizi bozmadık. 12 kişilik grubumuz toplanmış, sevimli rehberleri ile bizi bekliyorlar, bir yandan da sokak arası bir kahvaltıcıda peynirleri, simitleri, zeytinleri götürüyorlardı.  Rehberimiz Claudia Turgut’u görünce (Evet, ironi büyük. Tarihi yarımadamızdaki lezzetleri bize ‘elin İngiliz’i’ anlatacaktı) gezinin pek keyifli geçeceğini hissettim. ‘Pozitif kadın, belli. Sabahın köründe ağzı kulaklarında. Nereden öğrenmiş buraları da rehberlik yapıyor ? Türk biriyle evli tamam da, buraları anlatacak kadar tarihi nasıl biliyor’ düşünceleriyle takıldık Claudia’nın peşine..Kulağımızda kulaklıklar, ilk hedef Mısır Çarşısı’ndaki “Ucuzcular Baharat“. Baharatın her türüyle aram iyidir, severim ama İstanbul’da kalkıp baharatçı gezmek aklıma gelmezdi. Dükkan çalışanları gedikli belli, hemen bizi çember yapıp onlarca baharatı tattırıp, bir de hikayesini anlatıyorlar. Bu minik dükkan pek hoşuma gitti, çeşit çeşit baharatlar, şifalı yağlar..Tavsiye ederim.

Çarşıdan çıkıp biraz ara sokaklara dalıyoruz, sabah 11.30’da Lezzet-i Şark Antep sofrasında buluyoruz kendimizi. Ekip bizi bekliyor, güleryüzle karşılayıp mis gibi Adana, Urfa, İçli köfte ve en sevdiğim köpük köpük yayık ayranla bizi mest ediyorlar. Sonra gezinin en sevdiğim durağı, tarihi Altan Şekerleme. Şimdi başında 5. kuşağın bulunduğu bu şekerlemeci 1865 yılından beri kendi imalatını yapıyor ve nefis lokumlar, helvalar, şekerlerle ağızları tatlandırıyor. Trip Advisor’da hakkında pek güzel şeyler yazılmış, zaten biz gittiğimizde de içeride çekim yapılıyordu. Kesinlikle tavsiye ederim, çok nostaljik, çok lezzetli.. Güllü, böğürtlenli ve karadutlu lokumlar şahane…

Lezzet-i Şark

Altan Şekerleme

 

Altan Şekerleme .

Lezzet durakları Develi’nin minik tatlı dükkanında sıcak katmer, tarihi pidecide kıymalı ve peynirli pide, Bereket Döner’de domatesli-biberli döner, Kantarcılar Caddesi’nde tavuk göğsü ile devam ediyor.. Bir lokma daha yiyemeyecek hale gelerek turumuzu Tarihi Ali Paşa Hanı’nda Türk Kahvesi ile noktalıyoruz. Hana bayıldım, Genco Erkal’ın (Dostlar Tiyatrosu) orada tiyatro yaptığını bilmiyordum, bu da benim ayıbım olsun.

Ali Paşa Han

Eğer böyle bir yeme-içme gezisi yapma fırsatınız olursa, mutlaka katılın. Kendi şehrinizde turist gibi gezmek, uğrak mekanlarınızın dışında bir yerlerde zaman geçirmek ve tarihi yerlerde yemek-içmek pek iyi geliyor. Bir nevi minik tatil..Afiyet olsun…

Not: Claudia Turgut’un yeme-içme bloğu burada. Çok detaylı ve ince çalışılmış bir blog, Dezavantajı İngilizce oluşu…Aklınızda bulunsun.

 

2 Yorum

Filed under Enteresan Deneyimler, Gündem Dışı, Mutluluğun Tarifi : Yemek, Tadı Damağımda Kalanlar, Yemek

Dem

Haftalar oldu, hala damağımda, dimağımda Karaköy Dem Meyhane’nin tadı. Her yeri sevmek biraz görecelidir, ama burası sanırım daha fazla. Tabelası bile olmayan, karanlık hanın merdivenlerini çıkarken hissettim orayı seveceğimi. Yukarı çıkar çıkmaz da bayıldım manzaraya, 4-5 masalık küçücük, kutu gibi mekana.

Yer ayırtmak için birkaç kez telefonla konuştuğum Ufuk Bey karşılıyor bizi; karşılıyor dediysem, meze tezgahı, merdiven ve masaların arasındaki 50 cm mesafede sohbete koyuluyoruz. Bizi alacağı yer henüz boşalmadığından, kalabalık bir grubun masasına yerleştiriyor bizi. Herkes rahat, kimse “burası bizim masamız yalnız” bakışları atmıyor. Sanki bir evin salonundaki arkadaş grubu gibi oturuyoruz, gülüyoruz.

Lezzetli mezeler geliyor, sade, abartısız. Ara sıcaklar keza, ağızda dağılıyor. Levrek lokum, karides ve kalamar o kadar doyuruyor ki, balığa geçmeye hacet kalmıyor.

Dem Meyhane

Pek sevgili dostumuzun doğum günü için Karaköy balık pazarının girişindeki Halis Bekrizade’den aldığımız Şam tatlısına mum dikiyoruz, Dem ekibi sağolsun, ısrarlarımıza dayanamayıp demleme çayları yetiştiriyor tatlının yanına. İlk geldiğimizde işgal ettiğimiz, tüm gece sırt sırta oturduğumuz masaya da gönderiyoruz bir tabak..Doyamıyoruz keyfe, helva geliyor, bir tur daha dönüyoruz demli çaya, arada rakıyla..O kadar samimi ki mekan, laf olsun diye değil, gerçekten evde oturup manzaraya bakarak içiyoruz sanki. 2. helvayı söylediğimizde Ufuk Bey “amma tatlı yediniz yahu” deyip gülüyor, 3. tur çayla helvayı denkleştirip masamıza bırakıyor.

Bu kadar lezzete, sohbete ve samimiyete karşılık, –diğer meyhanelere kıyasla– gayet makul bir miktar ödeyip kalkıyoruz masadan, ağzımız kulaklarımızda.

Demimiz baki olsun.

Dem demişken, bu ara kafamın tozlu rafından indirdiğim şahane bir şarkı var aklımda. Fikret Kızılok’tan ayrı güzel, Mehmet Erdem’den bir başka dokunaklı “Bir Harmanım Bu Akşam”. Tavsiye olunur.

(…)

Çektiğim acıların demindeyim bu akşam
Pişman desem değilim
Bir harmanım bu akşam

Her gecenin sabahı
Her kışın bir baharı
Her şeyin bir zamanı
Benim dermanım yok

……………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………

Etimolojik Not:    ‘Dem’ ne dolu, ne tınılı bir kelimedir. Hani şu yabancı dillerde tam karşılığı olmayan, Türkçe’nin derin sözcüklerinden. Gönül gibi, yürek gibi.. “Gönlüm kırık” yazsan mesela ya da “Yürek mi yedin bu ne cesaret” desen, anlamaz Britanyalı. Öyle bakar. Ezcümle; Türkçe pek hazineli. Koruyalım. Demlenelim.

……………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………

6 Yorum

Filed under Mutluluğun Tarifi : Yemek, Tadı Damağımda Kalanlar, Yemek

Karaköy Gezmeleri

Yazmamaya direniyorum. Zaten yazılacak çizilecek bir tarafı kalmayan rezil gündemden bahsedip de moralimi iyice bozmak istemiyorum ve bu trajediyi es geçerek, nadir gece gezmelerimizden bahsetmek istiyorum.

Karaköy modasına fazla uyabilmiş değiliz, fazla yolumuz düşmüyor; ama pek sevgili dostum sağolsun, ülkeye veda turlarında 2 güzel mekanı keşfetmemizi sağladı. Bunlardan ilki; Karaköy Lokantası.

Karaköy Gümrük binasının karşısında yer alan bu zarif meyhane; sempatik mimarisi, naif, abartıdan uzak dekorasyonu ve birbirinden harika mezeleri ile pek hoşumuza gitti. Bu tip lokantalarda seyretmekten en keyif aldığım yer; elbette meze vitrinidir ve Karaköy Lokantası bunun fazlasıyla hakkını veriyor. Birçok soğuk mezesini tattıktan sonra, ara sıcakları da denedik ve hepsinin çok lezzetli olduğuna karar verdik. Çok doyduğumuz için ana yemeğe geçme fırsatımız olmadı, ama eminim onlar da hayal kırıklığına uğratmayacaktır. Ezcümle; meze ve meyhane sevenlere rahatlıkla tavsiye edebileceğim bir yer.

Mezeler

Karaköy Lokantasıİkinci mekanımız; ilk gördüğümde kapısında metrelerce kuyruklar oluşturan insanlara şaşırdığım, fakat yine o pek sevdiğim dostumun vedası için toplaştığımız Fosil. Karaköy’ün sahil şeridinde yer alan Fosil’in muhteşem manzarasından bahsetmeliyim öncelikle, çünkü bence en önemli özelliği o. Burası kapalı bir mekan, ancak dışarı açılan minik balkonlarına çıktığınız zaman, bambaşka bir atmosfer ile karşılaşıyorsunuz. Topkapı Sarayı’ndan köprüye kadar, geniş bir İstanbul görüntüsü sizi içine çekiyor.

Fosil’de saat 22.00’ye kadar masalar mevcut, herkes uslu uslu yemeğini yiyor, ancak 22.00’den sonra personel bir anda masaları topluyor ve loş ışıklar eşliğinde gece kulübü ortamı oluşturuluyor. Bu noktadan sonra topluluğu tutmak, sohbet etmek hiç kolay değil, kendinizi ’80 ve 90′ yıllarının şarkılarına bırakıp salınmanız icap ediyor.  Müziklerin genel olarak gayet keyifli ve seçmece olduğunu belirteyim. Yemekler ise bir kulüp için ortalamanın üzerinde, servis gayet hızlı ve güleç.  3-4 saat sonunda hasarlı kulaklarım gürültülü müziği daha fazla kaldıramaz hale geliyor ve mekandan ayrılıyoruz. Bu tarz bir yere gitmek gerektiğinde tercih edeceğim bir seçenek Fosil. Birçok insanın buraya hayran olduğu, gecenin köründe bile kapıda kuyruk oluşturmalarından anlaşılıyordu. İyi eğlenceler…

Fosil

Not: Karaköy Lokantası bina fotoğrafını gurmerehberi.com, meze vitrinini foodspotting.com ve Fosil’in görüntüsünü de fosil.com.tr sitelerinden aldım.

Yorum bırakın

Filed under Gündem Dışı, Mutluluğun Tarifi : Yemek

Güney Turu

Ne zamandır yazmak isteyip de fırsat ve güç bulamadığım dönemlerden biri…Farkettim ki; Cumhuriyet Bayramımızı, ülkeye dair gözlemlerimi, kutlama esnasındaki hislerimi yazmamışım. 90. yılını idrak ettiğimiz cumhuriyetin gerçekten hakkının verildiği, demokrasinin klişe bir kelime olmaktan çıkıp, tam manasıyla yürürlükte olduğu, ‘polislik’ kisvesi altında insanları döven, öldüren, gençlerin gözünü oyan canavarların, 10 Kasım’da Mustafa Kemal Atatürk’e hakaret etmeye cesaret edenler ile halka ‘gavat’ demeye cüret edenlerin gerekli cezayı aldığı bir ülke temenni ediyorum ve güzel şeylerden bahsetmek için, gezi yazıma başlıyorum…

Kuzenimin düğünü vesilesiyle yarı memleketim İskenderun’a yolumuz düştü geçen hafta..Ailece bir arada olmayı ne kadar özlemişim; birlikte uzun sofralara oturmak, gülerek, bağıra çağıra sohbet etmek, doya doya hasret gidermek için neden bu kadar bekliyoruz bilemiyorum.. Ayrı şehirlerde olunca bir araya gelmek pek kolay olmuyor, hele belli yaşları geçtikten ve anneanne-dede kuşağı vefat ettikten sonra…

Daha önce Antakya ve İskenderun gezimden bahsetmiş, gittiğimiz yerleri yazmıştım. (bkz. Antakya yazısı) Bu kez rotamıza farklı yerleri de ekledik ve Antakya’nın meşhur Harbiye bölgesine uğradık. Aşağıdaki manzara eşliğinde, Kervan lokantasında  yediğimiz humus ve yoğurtlu patlıcanı, yanında gelen sıcacık pidenin lezzetini nasıl tasvir edeyim, bilemiyorum. (Çekmeyi unuttuğum için aşağıdaki fotoğrafı tripadvisor.com.au sitesinden aldım)

HarbiyeBu bölgede, Antakya’nın meşhur ipekçilerinin de bulundu caddeyi ve dükkanları gezmeniz, şelaleye karşı lezzet patlaması yaşamanız mümkün.

Antakya’nın Uzun Çarşı’sı malum, gezmeden dönmek olmaz. Ama yolunuz düşerse mutlaka eski bir sabun fabrikası olan Savon Otel‘e uğrayın, daracık sokaklar arasında gezinin, evlerin arasında konuşlanmış ufacık kiliseleri görün, Affan Kahvesi‘nin arka avlusunda Haytalı tatlısını yiyin ve duvarında asılı olan “Haytalı asla Bici Bici değildir” yazısını okuyun, süvari denen ve çay bardağında gelen Antakya kahvesini için, Uzunçarşı’nın içindeki Çınaraltı’nda Yusuf Amca’nın künefesini yiyin ve kendinizi Antakya’nın etkileyici yöreselliğine teslim edin.

(Not: Uzunçarşı’daki Pöç Kasabı’na uğrayıp, aşağıdaki tepsi kebabını yanında ayranı ile birlikte yemeyi ihmal etmeyin) (Fotoğrafı Pöç Kasabı‘nın sitesinden aldım)

pockasabi

Gelelim Kahramanmaraş turumuza.. Sadece birkaç saatliğine uğradığımız Maraş’ın benim için ailevi değeri çok büyük, o yüzden pek objektif olamayabilirim. Bana göre güneyin sıcaklığını doyasıya hissedebileceğiniz, bozulmamış, ama aynı zamanda oldukça gelişmiş bir şehir Maraş..

Çarşısını, tüm şehri altınıza seren Seyir Tepesini, Trabzon Caddesi’nde bulunan Akif Şekerleme’cisini (Fıstık ezmesi mutlaka tadıla!) görün; ayrıca 41 yıllık Küçükev Lokantası’nda içli köfte ve kuru patlıcan dolması yiyin. (Yine çekmeyi unuttuğum için aşağıdaki fotoğrafı Küçükev Lokanta‘sının sitesinden aldım)

Küçükev Lokanta

Her gittiğimde yeni bir his, yeni bir yer veya lezzet keşfediyorum memleket dolaylarında. Aslında daha bahsedilecek, gidilecek o kadar fazla yer var ki…Ama hepsini bir blog sayfasında anlatmak pek mümkün değil..

Hepinize iyi gezmeler, güzel lezzetler…

2 Yorum

Filed under Biri Kaçamak mı Dedi ?, Kültür-Sanat, Mutluluğun Tarifi : Yemek

Şanda Tiryaki

Arnavutköy-Kuruçeşme hattını nasıl bilirsiniz ? Sıra sıra dizili balıkçılar, meyhaneler, kafeler; keyifli bir manzara ve upuzun bir yürüyüş yolu.. Son zamanlarda kulağıma gelen, ancak gitme fırsatı bulamadığım Şanda Tiryaki; ‘Arnavutköy’de balıkçıdan başka lokanta bulamayız‘ algımı kıran, üstelik manzaraya karşı kebap sunan bir mekan olarak hafızamdaki yerini aldı…

Ulus’ta uzun süre Tiryaki Ocakbaşı olarak bilinen yer; Arnautköy Şanda Kebap ile birleşmiş ve pek de güzel olmuş. Servis kaliteli; ne insanı huzursuz eden bir serilikle oradan oraya koşanlar var, ne de bir şey istediğinizde elinizi 5 dakika havada bırakanlar.. Kararında ve dozunda bir ilgi ile müşterilerini hoşnut etmeye çalıştıkları her halinden belli çalışanlardı gördüğümüz Şanda Tiryaki’de.

Şanda Tiryaki

Yemeklere gelecek olursak; iftar saati olmasına rağmen zamanlamanın gayet ölçülü, lezzetlerin yerli yerinde ve de etlerin ağızda dağılan cinsten olduğunu söyleyebilirim. Yalnız; birimize gelen tabak sanırım iftar için hazırlanan menülere dahildi ve bizim siparişimize istinaden değil, önceden hazırlanmıştı. Bu sebeple olması gerekenden biraz daha soğuk servis edildiğini belirtmem gerekiyor. Ancak yine de iftarın tüm o hengamesine rağmen sofradan mutlu kalkmamızı sağladı Şanda Tiryaki.

Hem bahçesinde hem de üst katta manzaraya hakimsiniz, burası öyle hangar gibi büyük kebapçılardan değil; ufak tefek, sevimli iki katlı bir ‘lokanta’.. (Dikkatli okuyucular, genelde ‘lokanta’ kelimesini ‘restaurant’ sözcüğüne tercih ettiğimi fark etmişlerdir. Hem Türkçe olduğu için, hem ‘restoran’ mı ‘restaurant’ mı karmaşasından kurtardığı için..Hem de neden bilmem, lokanta kafamda  çok daha sempatik bir hayal canlandırıyor.)

Kebaptan bir anda ruhun gıdasına geçiş yapmış olacağım aniden; fakat  iki gündür aklımda Gamsız Hayat şarkısı var Candan Erçetin’in. Oldum olası çok severdim bu şarkıyı,lakin sanki yıllar geçtikçe sözleri daha da bir anlamlanmış gibi geldi bana..Zira hakikaten de ‘gamsız hayat herkese başka sunuyor garip oyunlarını’ ve de ‘herkese başka soruyor geçmiş hesaplarını’..En güzeli ‘Boşvermişim Dünyaya’ şarkısı tadında yaşamak hayatı.

Hepinize afiyet olsun !

Not 1: Fotoğrafı gecce.com sitesinden aldım. Çünkü Şanda Tiryaki’nin sitesi çalışmıyordu ve ayrıca o akşam fotoğraf çekmeyi unutmuştum.

Not 2: Nöronlarım arasında dönen diğer bir şarkı da Pinhani : Dön Bak Dünyaya.. Her dinlediğimde aynı keyfi veriyor bu şarkı bana…

 

Yorum bırakın

Filed under içimden geldiği gibi, Mutluluğun Tarifi : Yemek

Meyhane

Hani zihinlerde bambaşka önemli mevzular olsa bile, biraz uzaklaşmak, kafayı dağıtmak için havadan-sudan bahsedilir ya dost meclislerinde; işte ben de bugün onu yapacağım. Esas konunun yörüngesinden çıkıp; mezeden-meyden dem vuracağım…

‘Meyhane’ kelimesi oldum olası keyifli görüntüler canlandırmıştır beynimde. Türk filmlerindeki gibi; fonda TSM şarkılarının inceden duyulduğu, mis gibi beyaz masa örtülerinde yenilip içilen, genelde Nubar Terziyan’ın canlandırdığı meyhaneci karakteri gibi sevimli, beyaz saçlı sahibinin masaları dolaşıp müşterisini “artık daha fazla içmeyin” diye dostane uyardığı sıcak meyhaneler. İstanbul’da bu tarzda bir mekanı bulmak neredeyse imkansıza yakın, ama yine de keyifli demlenilecek ve lezzetli mezelerin tadına bakılabilecek yerler var kıyıda-köşede.

İlk durağımız uzun zamandır Küçükyalı’da hizmet veren, ancak geçen sene ilk açıldıkları semtte, Etiler’de tekrar bir şube açan  Maria’nın Bahçesi..Uzun zamandır duyduğum bir yerdi burası, gitmek yeni kısmet oldu.Değişik bir Rum meyhanesi olan bu lokanta; sevimli bahçesi, lezzetli yemekleri, Ege havası, otları ve deniz mahsüllerinden oluşan yemekleri ile kendine has bir modern meyhane olma özelliği taşıyor. Etiler-Akatlar civarında sakin, huzurlu ve henüz tam manasıyla keşfedilmemiş bir yer arıyor iseniz, tavsiye olunur. 
Maria..

İkinci durağımız, Kuzguncuk’ta bir lokanta..Aslında buraya meyhane demek çok zor, çünkü ‘Kosinitza” için ‘deniz mahsülleri restoranı” demek daha doğru olur..Geçenlerde bir arkadaşımızn doğum günü için gittiğimiz bu sevimli mekanı yaklaşık 25 kişi ile kapattık, o kadar ufak bir yer. Ama mutfağında yaratılan harikalar; anlatılmaz yaşanır cinsten..

Kosinitza

 

Kosinitza; Kuzguncuk semtinin eski adı ve tam da bu şirin, karakterli semte yakışacak cinsten bir lezzet kumkuması diyebilirim..Milföyde mantarlı, kremalı dil balığı, deniz kabuğunda risotto, Hünkarbeğendi üzerine dülger balığı gibi enteresan ve bir o kadar da yaratıcı yemeklerin olduğu menü, gelenekselci yemeklerden hoşlananlara cazip gelmeyebilir. Ancak daha önce benzerini görmediğim bu sempatik lokantaya en azından bir sefer yol düşmeli derim ben..

Meyhanelerden bahsetmişken, Bostancı’daki Mastori’nin eğlencesinden,  lezzeti yerinde yemeklerinden ve özenli servisinden bahsetmemek olmaz. Üstelik Kosinitza veya Maria’nın Bahçesi gibi ‘gurme’ce modern meyhane lezzetleri değil, bildiğimiz patlıcan salatası, dolma, muhtelif otlar, zeytinyağlılar ve balık..Kurtları dökmek ve felekten gece çalmak için keyifli bir Yunan meyhanesi burası, fakat kafa dinlemek, sessizce demlenmek için bir sonraki önerime geçmelisiniz.

Son zamanlarda gittiğim meyhanelerin içinde en sevdiğimi sona bıraktım: Hatay Sofrası. Bostancı iskelesine çok yakın olan bu mekan; tam da eski meyhane havasını yaşatan, zamanında Cemal Süreya’nın uğrak yeri olan bir eski İstanbul meyhanesi… Duvarlarında türlü türlü edebiyatçı, yazar, sanatçı üstadların resimleri, şiirleri, yazıları mevcut olan Hatay Sofrası; 1960 yılında açılmış ve o yıllardan beri lezzetli yemekleriyle müşterilerini ağırlamaktaymış

Hatay Sofrası

Eğer köklü, abartısız meyhaneleri seviyorsanız, Hatay Sofrası ziyaret edilmesi gereken yerlerden biri diyebilirim.

Hayat hep o meze tepsisi gibi keyifli, oyuncaklı, lezzetli ve neşe içinde geçsin inşallah !

 

1 Yorum

Filed under Mutluluğun Tarifi : Yemek, Tadı Damağımda Kalanlar

Piraye Taş Plak Meyhanesi

Bir doğum günü kutlaması için farklı farklı bir dolu mekan üzerine düşündükten sonra en nihayetinde bir öneri sonucu değişik bir yerde karar kıldık ve geçtiğimiz cuma akşamı dümeni Kadıköy’deki Piraye Restorant’a kırdık…

Daha önce bulunmadığım bir yere gideceğim zaman; genellikle internet sitesine göz atar, bir fikir edinmeye çalışırım..Bu sefer de öyle yaptım ve Piraye’nin sitesinde yer alan betimlemeler ile beklenti çıtamı bir hayli yükselttim… Sitede yer alan “Taş Plak Meyhanesi” ibaresi, “Kadıköy’ün göbeğinde şehrin karmaşasından uzak bir şekilde mezelerin tadına bakarken, gramofondan yayılan taş plan sesi ile ruhumuzun dinleneceği” cümleleri kalbimi kazanmaya ve beni Piraye ile ilgili heyecanlandırmaya yetti.

Piraye_BahçeEvet gerçekten Kadıköy’de pek fazla rastlanmayan, geniş bahçeli, lezzetli mezeleri olan ve bir adet gramofonun eşlik ettiği güzel bir meyhane; ancak kalabalıktan, uğultudan, karambolden fırsat bulup da, müziği duymak, ruh dinlendirmek ne mümkün!

Belki de hayalimde ufak, şirin bir bahçede, inceden bir Türk Sanat Müziği’nin eşlik ettiği, rakı kadehlerinin İnciraltı Meyhanesi’ndeki gibi dantellerle geldiği bir mekan oluşturduğum için biraz hayal kırıklığı yaşamışımdır, belki daha az kalabalık bir zamanda gelinirse veya yazın açık bahçede oturulursa çok daha fazla keyif alınabilecektir.

Piraye_Meze_Yemek1

 

Bu tip meyhanelerde beni en çok mutlu eden görüntü; binbir çeşit meze ile dolu, rengarenk ve oyuncaklı meze tepsisidir. Piraye’nin mezelerinin gerçekten de beni tatmin edecek çeşitte ve lezzette olduğunu söyleyebilirim. Ana yemek yemedik, ancak ara sıcak olarak gelen ciğer de güzeldi. (Güveçte kaşarlı karides de vardı masada, ancak doymuş olduğumdan tadamadım, fakat yiyenler pek beğendiler.)

Eski dostlar, kahkahalar, bolca lezzetli yemek, güzel müzik, bazen fazla uğultu, güleryüzlü servis ve işletme,  zaman zaman sigara dumanından yanan gözler, eğlence, muhabbet, sohbet… Bir cuma gecesi işte böyle geçti…

Yorum bırakın

Filed under Mutluluğun Tarifi - Yemek