Tag Archives: künefe

Güney Turu

Ne zamandır yazmak isteyip de fırsat ve güç bulamadığım dönemlerden biri…Farkettim ki; Cumhuriyet Bayramımızı, ülkeye dair gözlemlerimi, kutlama esnasındaki hislerimi yazmamışım. 90. yılını idrak ettiğimiz cumhuriyetin gerçekten hakkının verildiği, demokrasinin klişe bir kelime olmaktan çıkıp, tam manasıyla yürürlükte olduğu, ‘polislik’ kisvesi altında insanları döven, öldüren, gençlerin gözünü oyan canavarların, 10 Kasım’da Mustafa Kemal Atatürk’e hakaret etmeye cesaret edenler ile halka ‘gavat’ demeye cüret edenlerin gerekli cezayı aldığı bir ülke temenni ediyorum ve güzel şeylerden bahsetmek için, gezi yazıma başlıyorum…

Kuzenimin düğünü vesilesiyle yarı memleketim İskenderun’a yolumuz düştü geçen hafta..Ailece bir arada olmayı ne kadar özlemişim; birlikte uzun sofralara oturmak, gülerek, bağıra çağıra sohbet etmek, doya doya hasret gidermek için neden bu kadar bekliyoruz bilemiyorum.. Ayrı şehirlerde olunca bir araya gelmek pek kolay olmuyor, hele belli yaşları geçtikten ve anneanne-dede kuşağı vefat ettikten sonra…

Daha önce Antakya ve İskenderun gezimden bahsetmiş, gittiğimiz yerleri yazmıştım. (bkz. Antakya yazısı) Bu kez rotamıza farklı yerleri de ekledik ve Antakya’nın meşhur Harbiye bölgesine uğradık. Aşağıdaki manzara eşliğinde, Kervan lokantasında  yediğimiz humus ve yoğurtlu patlıcanı, yanında gelen sıcacık pidenin lezzetini nasıl tasvir edeyim, bilemiyorum. (Çekmeyi unuttuğum için aşağıdaki fotoğrafı tripadvisor.com.au sitesinden aldım)

HarbiyeBu bölgede, Antakya’nın meşhur ipekçilerinin de bulundu caddeyi ve dükkanları gezmeniz, şelaleye karşı lezzet patlaması yaşamanız mümkün.

Antakya’nın Uzun Çarşı’sı malum, gezmeden dönmek olmaz. Ama yolunuz düşerse mutlaka eski bir sabun fabrikası olan Savon Otel‘e uğrayın, daracık sokaklar arasında gezinin, evlerin arasında konuşlanmış ufacık kiliseleri görün, Affan Kahvesi‘nin arka avlusunda Haytalı tatlısını yiyin ve duvarında asılı olan “Haytalı asla Bici Bici değildir” yazısını okuyun, süvari denen ve çay bardağında gelen Antakya kahvesini için, Uzunçarşı’nın içindeki Çınaraltı’nda Yusuf Amca’nın künefesini yiyin ve kendinizi Antakya’nın etkileyici yöreselliğine teslim edin.

(Not: Uzunçarşı’daki Pöç Kasabı’na uğrayıp, aşağıdaki tepsi kebabını yanında ayranı ile birlikte yemeyi ihmal etmeyin) (Fotoğrafı Pöç Kasabı‘nın sitesinden aldım)

pockasabi

Gelelim Kahramanmaraş turumuza.. Sadece birkaç saatliğine uğradığımız Maraş’ın benim için ailevi değeri çok büyük, o yüzden pek objektif olamayabilirim. Bana göre güneyin sıcaklığını doyasıya hissedebileceğiniz, bozulmamış, ama aynı zamanda oldukça gelişmiş bir şehir Maraş..

Çarşısını, tüm şehri altınıza seren Seyir Tepesini, Trabzon Caddesi’nde bulunan Akif Şekerleme’cisini (Fıstık ezmesi mutlaka tadıla!) görün; ayrıca 41 yıllık Küçükev Lokantası’nda içli köfte ve kuru patlıcan dolması yiyin. (Yine çekmeyi unuttuğum için aşağıdaki fotoğrafı Küçükev Lokanta‘sının sitesinden aldım)

Küçükev Lokanta

Her gittiğimde yeni bir his, yeni bir yer veya lezzet keşfediyorum memleket dolaylarında. Aslında daha bahsedilecek, gidilecek o kadar fazla yer var ki…Ama hepsini bir blog sayfasında anlatmak pek mümkün değil..

Hepinize iyi gezmeler, güzel lezzetler…

2 Yorum

Filed under Biri Kaçamak mı Dedi ?, Kültür-Sanat, Mutluluğun Tarifi : Yemek

Yaşayan Tek Ermeni Köyü

Bayramda ne mi yaptım ? 

  1. Karmaşadan-kaostan-çalışmaktan uzak bir 4 gün geçirdim
  2. Pek özlemiş olduğum uzaktaki akrabalarımla eğlenceli, sıcak çocukluk günlerime döndüm
  3. Temiz hava, bahçe, deniz suyu gibi şu aralar pek ilgimin olmadığı kavramlarla haşır neşir oldum
  4. Kendine has köyler, asırlık çınarlar eşliğinde ilginç kültürlere ucundan da olsa bulaştım
  5. Hepsi bir arada

Büyük bir mutlulukla ‘e’ şıkkını işaretliyorum ve yazıma geçiyorum J 

Geçen bayramda yapamadığım ve özlemini duyduğum aile toplaşmasını bu sefer nihayet yaşadım (bkz. Zagreb yazısı) ve İskenderun’da şahane bir 4 gün geçirdim.(MaaaşallaahJ ) Kafamı dinleyerek ve akrabalarımla bol bol sohbet ederek geçirdiğim zamanların dışında beni mutlu eden bir şey daha yaptık; arabaya atlayıp Antakya’da -şu sıralar çok meşhur olan- Vakıflı ve Hıdırbey köylerini arşınladık.. 

 Vakıflıköy; Türkiye’nin yaşayan tek Ermeni Köyü olup, ufacık tefecik, içi dolu turşucuk bir yer.. Küçük, pırıl pırıl bir kilisesi ve bolluktan yerlere taşan derya deniz portakal-mandalina ağaçları var..  

Köy halkı organik tarımla uğraşıyor, kilisenin hemen dibinde de bal, nar ekşisi, turunç reçeli vb. satılıyor. Şırıl şırıl akan suların ve altın portakalların arkasından fışkıran kızıl-bordo bitkilerin verdiği huzurla 5 yaş gençleşme ihtimali var:)  

 Buradan sonra istikamet; Hıdırbey Köyü.. Buranın ilginçliği de; Hz. Musa’nın asasının saplandığı yerde yeşermesiyle oluştuğuna inanılan 1500 yıllık bir koca çınar.. Çınarın içi oyuk, çevresi 20 metre (dış çapı 7.5 m ve iç çapı 5.4 m, düşünün içerdeki boşluğun heybetini)

                        

 

Bir dolu insan çul-çaput-mendil ne bulursa bağlıyordu çınarın içine girip, e ben de eksik kalmadım tabi 🙂

Kültür turumuzu bitirince Antakya şehir merkezine kapağı attık ve oranın olmazsa olmazı künefeyi mideye indirdik.. Yöresel turları ve eski kültürleri keşfetmeyi sevenlere Antakya, İskenderun ve civardaki köyleri şiddetle tavsiye ediyorum ve künefeci amcanın resmiyle yazımı noktalıyorum 🙂

 

2 Yorum

Filed under Enteresan Deneyimler, Gündem Dışı