Mora çalan pembe bedenleri, iri güzel gözleriyle çığlık çığlığa kavga ediyorlar Sputnik’in içinde. Hem de hiç konuşmadan. Ses çıkarmadan. Niye şaşırdınız ki? İnsan ya da uzaylı fark etmez. Tek nota bile dökülmeden, canhıraş hesaplaşmak mümkündür bu galakside. Günahlar kütlesini, hacmini kaybediyor; tam da Atlas Okyanusu’nun üzerinden geçerken. ‘En günahsız olan ilk meteor parçasını atsın’ diye beklediler. Olmadı. Çünkü o kadar sarhoşlar ki, birbirlerinin isimlerini bile hatırlamıyorlar.
İhanet edecek halleri yok, öpüşemiyorlar bile. Hem zaten yasak, günah ve de çok ayıp öpüşmeleri.
Zifiri karanlıkta Schrödinger denklemini anlamaya çalışıyorlar iri güzel göz bebekleriyle. Gözleri doluyor, fakat ağlayamıyor. Zira ağlamak da yasak. Hele gülmek…Zinhar!
Kendini masum mu zannediyorsun ? Atsaydın o zaman ilk taşı. Niye atmadın ? Hiçbir varlık seni anlamasın istiyorsun, biliyorum. Nihilizmini de varoluşçuluğunu da topla, git. Uzaklaş. Gidemiyorsun. İçin sızlıyor. Biliyorum. Hissediyorum. Usanmadın mı her gece aynı korkuları yaşamaktan ? Öyle bir cümle bul ki, pembe vücudumdan çıksın ruhum, özgür kalsın. Ama söylenmez. Biliyorum.
Sessizce devam ediyorlar savaşmaya, kin kusmaya, tam da Kripton üzerlerine gelirken. Kaçamıyorlar.
Ağlayamıyorlar da.
Yasak.