Toplumun yazılı olmayan kuralları ve dogmaları bizi bazı kabullere götürür. Güzellik, estetik, altın oran gibi kavramlar insanlık tarihi kadar eskidir. Ayçiçeklerinden gezegenlere, kafa derimizden galaksilere kadar pek çok kavram bu oranın etkisindedir.
Fakat bütün bu eğilimi çöpe atarcasına çoğumuzun ağzında aynı sakız dolanır: “Önemli olan iç güzelliği, dış görünüş mühim değil“…
Birazcık konfor alanınızın dışına çıkıp düşünün: Hayatınıza aldığınız, aşık olduğunuz veya ömür paylaştığınız kişiyi her haliyle kabul etmeye hazır mısınız?
Sevdiğiniz adam bir sebepten ötürü yüz nakli yaptırmak zorunda kalsa veya kolu bacağı işlevini kaybetse, onu aynı şekilde sevebilir misiniz? Hasta olup eski gücünü, ihtişamını yitirse ne kadar bakabilirsiniz ona? Peki o sizinle anneniz gibi ilgilenebilir mi? Tuvalete gidemeyecek durumda olsanız, altınızı temizler mi? 30 kilo alsanız misal, sizi şimdiki gibi arzular mı?
Estetik algımızın dışında, içgüdüsel altın oran eğilimimize uzak birini gördüğümüzde, –örneğin yüzünün yarısı yanmış veya tüm cildi lekelerle kaplı-, gayri ihtiyari kafamızı çeviriyoruz. Bakmak, yüzleşmek istemiyoruz. O adamın/kadının, görece “güzel” biri ile aynı şekilde sevilebileceğine, arzulanabileceğine inanmıyoruz. Oysa bunun gerçekleştiği o kadar çok örnek var ki…
Güzel/yakışıklı sınıfına dahil edilen insanların hayata 1-0 önde başladıkları pek dile getirilmese de kabul gören bir inanıştır. Rastlanılan bebeklerden daha “altın oranlı” olanın dikkat çekmesi, ölen kişinin arkasından “vah vah pek de güzelmiş” diye kahırlanılması tesadüf değil. Çünkü bilincimizin en derinlerinde bir yerlerde, ‘güzel’ olanın ölümü bile daha sarsıcı.
Niçin bu denli şekilciyiz insan ırkı olarak bilmiyorum, sanırım buna psikologlar ile sosyologların yanıt vermesi gerekiyor.
Peki ben neden bu yazıyı yazıyorum?
Vücudundaki bir engelden mahcup olan bir kişi bile bir yerlerde bu yazıya denk gelip “Neden utanacakmışım, bu hayata bir kere geliyorum” dese veya yanındaki kadının kusuruna (!) aldırmadan ona doya doya sarılsa bana yeter.
Yavan bir Polyanna’cılık gibi mi geliyor kulağa?
Bazen basit düşünmek gerekir.
Herkesin, –dış görünüşünden bağımsız olarak– eşit derecede sevme ve sevilme hakkı bakidir.
……………………………………..
Beyin; 3 saniyelik rüyayı 3 saatmişcesine gösterdiği gibi, bir halta yaramayan basit ruhları da kusursuz gibi gösterir.
Körkütük aşık olmak böyle bir şeydir.
………………………………………
Kadın adama dedi ki;
Yaramı sar,
Ruhumu doyur,
İçimi anla.
Ve adam kadına demek isterdi ki;
Zaafımı sez,
Gönlümü hisset,
Havamı solu.
………………………………………..
Zeynep Albaraz Gençer