Tag Archives: şiir

Makinist Perişan

Eski yazılarımdan birinde şöyle demişim:

Her zaman düz yazı olmuyor. Bazen vites 3’te kalmışken yokuş çıkmaya çalışıyorum. O zaman anlıyorum ki ‘mısra’ paklayacak halimi. Şair olmadan şiir yazmak da ayrı meşakkat. Araf gibi.

İşte o “mısra ile paklanmayı” seçtiklerimden “Makinist”; sevdiğim dergilerden “Edebiyatist” Ocak/Şubat sayısına konuk oldu. Bir ‘kuple’ paylaşıyorum aşağıda.

Sağlıklı, edebiyatlı ve huzurlu günler temenni ederim.

(…)

“Kompartımanda gri saçlı bir adam

Kravatının boğumu sağa kaymış

Ağlamaklı bakan kadının işaret parmağını öperken

Midesine bir bıçak saplanıyor

-İnsan bir ömür içinde bıçakla yaşayabilir-

(…)

6 Yorum

Filed under Gündem Dışı, içimden geldiği gibi

Susma

Dünyanın kaç bucak olduğunu

Yedi Tepeli İstanbul’u

Pi sayısının sonsuzluğunu

En sevdiğim hüzzam besteyi

Sırat köprüsünü nasıl geçeceğimi

İki ile ikinin hiçbir şey etmediğini

Yok olmanın, var olmayan hafifliğini

Mevsiminde makbul olan balığı

Gezegenin yedi harikasını

Socrates ile Eflatun’un yakınlığını

Ve ölümden sonraki hayatımı

Senin

Sesinden

Dinlemek istiyorum.

                                                                           

                                                                                                  Zeynep Albaraz Gençer


Her zaman düz yazı olmuyor. Bazen vites 3’te kalmışken yokuş çıkmaya çalışıyorum. O zaman anlıyorum ki “mısra” paklayacak halimi.

Şair olmadan şiir yazmak da ayrı meşakkat. Araf gibi.


 

23 Yorum

Filed under Gündem Dışı, içimden geldiği gibi, Kültür-Sanat

İnleyen Nağmeler

Dünyanın iki yüzü var,

İnsanın olmuş, çok mu?

Yer ile gök arasında ince bir çizgi,

Ölüm ile hayat arasında da.

Örtülmeyen kusurları kapatmaya yetmiyor sevgim.

Lav misali döküldük yuvadan,

Ve bıçak sırtında gezerken,

Toz olduk, un olduk, ufalandık.

Sûr üflendi, yer-gök birleşti.

Ellerim hâlâ uyuşuk, kırışık ve soğuk,

Bir gün lâl, bir gün avaz,

Ayazında buz keserken,

Sesim çıkmadı, bağıramadım.

İçim inledi en derinden,

Ne nağme anladı, ne martı.




Hayatı karmaşık hale getiren biz miyiz acaba? Bu basit sorunun yanıtını arıyorum uzun zamandır. Yazılmamış kurallar, ahlaki boyutlar ve öğrenilmiş çaresizlikler arasında gidip geliyoruz ve haberimiz mi yok? Belki de var ve böylesi hoşumuza gidiyor. ‘Keşke 500 yıl sonraki toplumları gözlemleyebilme imkanım olsaydı‘ diyorum bazen. Sonra vazgeçiyorum hemen. Çünkü ne kadar az bilirsem o kadar iyi.

Hayatımın ilk şiir denemesiydi yukarıdaki. Pardon, ilkokuldayken yazdığım “İlkbahar” ve “Arkadaş” şiirleri müstesna.  Hem “manzume” insanı değilim ki ben, “nesir” severim, uzun cümleler kurmayı bilirim.

Bazen de meramımı anlatmak için sadece susarım, karşımdakinin gözünün içine bakarım. Bağırıp çağırmadan anlaşılmak isterim.

Çoğu zaman anlamazlar. Nadiren sezecek gibi olan biri çıkar, o da korkup vazgeçer.

Çünkü “Suçlamak, anlamaktan daha kolaydır, anlarsan değişmen gerekir.” (*)


(*) Peyami Safa

17 Yorum

Filed under içimden geldiği gibi