Hani zihinlerde bambaşka önemli mevzular olsa bile, biraz uzaklaşmak, kafayı dağıtmak için havadan-sudan bahsedilir ya dost meclislerinde; işte ben de bugün onu yapacağım. Esas konunun yörüngesinden çıkıp; mezeden-meyden dem vuracağım…
‘Meyhane’ kelimesi oldum olası keyifli görüntüler canlandırmıştır beynimde. Türk filmlerindeki gibi; fonda TSM şarkılarının inceden duyulduğu, mis gibi beyaz masa örtülerinde yenilip içilen, genelde Nubar Terziyan’ın canlandırdığı meyhaneci karakteri gibi sevimli, beyaz saçlı sahibinin masaları dolaşıp müşterisini “artık daha fazla içmeyin” diye dostane uyardığı sıcak meyhaneler. İstanbul’da bu tarzda bir mekanı bulmak neredeyse imkansıza yakın, ama yine de keyifli demlenilecek ve lezzetli mezelerin tadına bakılabilecek yerler var kıyıda-köşede.
İlk durağımız uzun zamandır Küçükyalı’da hizmet veren, ancak geçen sene ilk açıldıkları semtte, Etiler’de tekrar bir şube açan Maria’nın Bahçesi..Uzun zamandır duyduğum bir yerdi burası, gitmek yeni kısmet oldu.Değişik bir Rum meyhanesi olan bu lokanta; sevimli bahçesi, lezzetli yemekleri, Ege havası, otları ve deniz mahsüllerinden oluşan yemekleri ile kendine has bir modern meyhane olma özelliği taşıyor. Etiler-Akatlar civarında sakin, huzurlu ve henüz tam manasıyla keşfedilmemiş bir yer arıyor iseniz, tavsiye olunur.
İkinci durağımız, Kuzguncuk’ta bir lokanta..Aslında buraya meyhane demek çok zor, çünkü ‘Kosinitza” için ‘deniz mahsülleri restoranı” demek daha doğru olur..Geçenlerde bir arkadaşımızn doğum günü için gittiğimiz bu sevimli mekanı yaklaşık 25 kişi ile kapattık, o kadar ufak bir yer. Ama mutfağında yaratılan harikalar; anlatılmaz yaşanır cinsten..
Kosinitza; Kuzguncuk semtinin eski adı ve tam da bu şirin, karakterli semte yakışacak cinsten bir lezzet kumkuması diyebilirim..Milföyde mantarlı, kremalı dil balığı, deniz kabuğunda risotto, Hünkarbeğendi üzerine dülger balığı gibi enteresan ve bir o kadar da yaratıcı yemeklerin olduğu menü, gelenekselci yemeklerden hoşlananlara cazip gelmeyebilir. Ancak daha önce benzerini görmediğim bu sempatik lokantaya en azından bir sefer yol düşmeli derim ben..
Meyhanelerden bahsetmişken, Bostancı’daki Mastori’nin eğlencesinden, lezzeti yerinde yemeklerinden ve özenli servisinden bahsetmemek olmaz. Üstelik Kosinitza veya Maria’nın Bahçesi gibi ‘gurme’ce modern meyhane lezzetleri değil, bildiğimiz patlıcan salatası, dolma, muhtelif otlar, zeytinyağlılar ve balık..Kurtları dökmek ve felekten gece çalmak için keyifli bir Yunan meyhanesi burası, fakat kafa dinlemek, sessizce demlenmek için bir sonraki önerime geçmelisiniz.
Son zamanlarda gittiğim meyhanelerin içinde en sevdiğimi sona bıraktım: Hatay Sofrası. Bostancı iskelesine çok yakın olan bu mekan; tam da eski meyhane havasını yaşatan, zamanında Cemal Süreya’nın uğrak yeri olan bir eski İstanbul meyhanesi… Duvarlarında türlü türlü edebiyatçı, yazar, sanatçı üstadların resimleri, şiirleri, yazıları mevcut olan Hatay Sofrası; 1960 yılında açılmış ve o yıllardan beri lezzetli yemekleriyle müşterilerini ağırlamaktaymış
Eğer köklü, abartısız meyhaneleri seviyorsanız, Hatay Sofrası ziyaret edilmesi gereken yerlerden biri diyebilirim.
Hayat hep o meze tepsisi gibi keyifli, oyuncaklı, lezzetli ve neşe içinde geçsin inşallah !