Sevdiği kadını kaybedince darmadağın olan perişan bir adam; serseri ruhlu, kanı deli akan bir kadın, kadeh kadeh rakı ve Galata Kulesi var İncir Reçeli 2’nin başrollerinde…
Aşık olduğu Duygu’nun ölümünden sonra insanlıktan çıkmış, hayattan hiçbir beklentisi kalmamış Metin rolünü yine pek güzel canlandırıyor Halil Sezai Paracıkoğlu. ‘İzci’ ile derbeder bir aşk yaşamalarını isterken, içten içe Duygu’ya olan hislerini korumasını, onu unutmamasını istiyorum sanki… “Duygu’yu aldatıyormuşum gibi geliyor” hissiyatına karşılık gelen replik akılda kalıcı:
“İnsanlar sevgililerini aldatıyor, karılarını aldatıyor, hatta aradığım insan bu deyip kendilerini aldatıyor.
Sen iki yıl boyunca hayatta olmayan birine sadık yaşadın.”
Hayatının dibinde sürünürken, sahne aldığı barda çalışan İzci çıkıyor karşısına..Direniyor kapılmamak için, zira kapılırsa gerçek aşkını aldatmış olacak çünkü kendince..Filmde en çok Metin’in Duygu’ya olan vefasını,sadakatini sevdim..Karıncaların yuvadan çıkmasını bekleyişini, ölen balığın karşısında saatlerce ağlamasını, “Cevap yazayım mı ağabey”e her seferinde “yazma” deyişini, sahnede Duygu’nun fotoğrafıyla kadeh tokuşturmasını, her gece küfelik olmasını sevdim.
İzci’nin doğal ve egosuz halini, Metin’e duyduğu sahici sevgiyi, doğum gününe gelmeyince yaptığı -ağlatan- konuşmasını, aforizmalarını, ölmüş bir kadını kıskanmasını sevdim.. Bir de “senin için nefes alan biri varken, ölü bir balığı dert edindin” deyişini.
Filmin müzikleri ve sahnelere yerleştiriliş biçimi çok ince düşünülmüş, bu noktada senarist-yönetmen Aytaç Ağırlar’ı ve tüm müzik emekçilerini tebrik ediyorum.
Sıfır beklenti ile gittiğim için, memnun olarak ayrıldım salondan..Şafak Pekdemir’i ilk kez izliyorum, oldukça başarılı ve inandırıcı buldum. Halil Sezai ise hem oyunculuk hem de müzisyenlik anlamında gayet yetenekli bir adam. Sanat gurusu değilim, ama en azından seyirci olarak bana hissettirdikleri bu yönde.
“Herkesin bir hikayesi vardır
Kimi kağıda yazar hikayesini, kimi etine…
Kağıt yanınca, et gömülünce biter hikaye…”
İyi Seyirler…