Tag Archives: cyrano de bergerac

Kayıp

Bu seferki kaybedişim en sevdiğim yerde, tiyatro sahnesinde olacak. Rezil de olsam, gebersem de olmak istediğim yerde olacağım ve hatta ölmek istediğim yerde öleceğim; daha ne isterim bu fani dünyada?

Cebimdeki gri mataradan bir yudum daha alıyorum, hızlı hızlı yürüyorum “iki kalas bir heves” içimde. Acaba Cyrano de Bergerac olup “istemem eksik olsun” tiradı ile mi devleşsem sahnede yoksa Çehov’dan bir oyun mu parlatsam, Vanya Dayı veya Vişne Bahçesi ile?

Heyecanlanıyorum, yudumlar yetmez oluyor, kafama dikiyorum şişeyi…En sevdiğim yere, tiyatro sahnesine gidiyorum. Olmak isteyip de beceremediğim herkesin, her şeyin kılıfına girdiğim yere. Çıkıyorum merdivenleri hızlıca…Sahnedeyim…

Gözleri üzerimde, hissediyorum. Baş role beni seçsinler istiyorum. Tam ilk repliğimi söyleyeceğim; gözlerime ‘perde’ iniyor, bacaklarımdan yukarı uyuşukluk yayılıyor. Gri matara fazla geliyor kanıma, yavaşça yere seriliyorum. Ama bu sefer farklı…Tam olmak istediğim yerdeyim…Oluyorum. Ölüyorum.


Yukarıdaki benim eski denemelerimden biri. Manasız gibi duruyor, biliyorum. Belki gerçekten de öyledir. Ama bana ifade ettiği şeyleri seviyorum. Bu ara o kadar acaip rüyalar görüyorum ki, anlatabilmem mümkün değil. Bu ara dediğim, son 25 yıldır aslında. Bilim, beyin ve bilinçaltının gizemini çözerse epey rahatlayacağım, çünkü zaman zaman tedirgin oluyorum kendi beynimden. Nasıl ifade etsem, sanki paralel bir hayatım var ve ben bu hayatı rüyalarda sürdürüyorum..O denli gerçekçi ve üç boyutlu. ‘Lucid’ rüya üzerine yoğunlaşıp bu gerçeküstülüğün tadını mı çıkarsam acaba?


‘Oysa kahve içmişliğimiz de vardı, bu ne hatır gönül bilmezlik diyemedim’ sözü gibi naifçe anlatabilsem derdimi…O kadar zarif anlatmış ki hali pürmelalini Orhan Veli.. Ben olsam  “Beraber kahve içtiğin insana yapılır mı lan bu, g.t” derdim. Ne avam…Babaannem bana “seni leydi mektebine göndermek lazım” derdi küçükken..Kulakları çınlasın.


Komik, nükteli yazılar yazmayı niye beceremiyorum ben? Yoksa ben hüzünlü, sıkıcı, ciddi, melankolik, içe dönük, mizahtan anlamayan  ve ağırbaşlı biri miyim?  Tedirgin edici…


Sevdiğim insanlara
Kızabilirdim.
Eğer sevmek bana
Mahzun durmayı
Öğretmeseydi.

Orhan Veli Kanık

 

4 Yorum

Filed under içimden geldiği gibi

Cyrano de Bergerac

Aylar süren tiyatro orucumuzu bize bozduran, Harbiye Muhsin Ertuğrul Sahnesi’nde izlediğim, yılların efsane oyunu Cyrano de Bergerac’tan bahsetmek istiyorum bugün. Tasviri, anlatması zor bir karakter, elimden geldiğince hakkını vermeye çalışacağım.

17. yüzyılda yaşamış Hercule-Savinien de Cyrano de Bergerac adlı şair ve silahşörün yaşamından esinlenerek oluşturulan bu karakter pek enteresan, pek renkli. Fransız şair Edmond Rostand’ın yazdığı oyunun baş karakteri Cyrano; burnunun büyüklüğü ile ünlenmiş, kendini bu sebeple çirkin bulan fakat gururlu, büyük yürekli ve acaip hoş dilli bir silahşör. Kimseye müdanası yok, eyvallahı yok, gel gelelim ki kuzeni Roxane’a deli gibi aşık. Aşık dediysem, öyle laf olsun diye değil. İçi gidiyor, o diliyle dağları deviren adam, Roxane’ın karşısında sanki dut yemiş bülbüle dönüyor. Fakat Roxane’ın aklı, Cyrano’nun ekibindeki genç silahşör Christian’da.

Gururlu Cyrano aşkından ölüyor, ama burnundan dolayı onu beğenmeyeceğini düşündüğünden, kendi aşkını içine gömüp, Christian ile Roxane’ın arasını yapıyor, üstelik Christian’ın ağzından mektuplar yazarak, ona ateşli aşk tiradlarını sufle ederek..

Ve Roxane, aslında bu mektupların, sözlerin sahibine aşık olsa da, senelerce bu aşkın gerçek sahibini bilmeden, Christian’ı severek ya da sevdiğini zannederek yaşıyor..Ta ki Cyrano ile Christian’ın birlikte savaştıkları cepheye kadar…

Konuyu bilenler bilir zaten, ama bilmeden oyuna gidecekler için, devamını ve detaylarını yazmayacağım.

Cyrano-de-Bergerac

Gelelim oyunun künyesine…İlk söz tabi ki Cyrano’ya can veren Yiğit Sertdemir’e..O nasıl bir sahne hakimiyeti,  ne menem bir tirad yeteneği..İnsan bir hece kaçırmaz mı, bir saniye şaşırmaz mı ?  Cyrano de Bergerac rolünün yıllardır nice ustalarca oynandığı, tiyatroya, sinemaya defalarca uyarlandığı malum..Ben bu karakteri ilk kez Yiğit Sertdemir ile izleme fırsatı buldum ve gerçekten hayran kaldım.

CyranoDiğer oyuncular, şarkılar, müzikler, uyum, kostümler ve dekor da gayet başarılıydı. Beni rahatsız eden tek şey, sahnenin ışık ve ses kalitesiydi. Perdenin üzerinde yer alan ‘üst yazı’ bile birçok cümlenin anlaşılmamasına engel olamadı, bu kadar bol ve karışık replikli bir oyun için önemli bir dezavantaj bu.. Işık ise özellikle mi bu şekilde ayarlanmıştı bilemiyorum, ancak oyuncuların yüzlerini, mimiklerini seçmek neredeyse imkansızdı, üstelik ortalarda oturmamıza rağmen…Yine de oyun -özellikle de Yiğit Sertdemir- öyle bir alıp götürüyor ki, bu aksilikleri görmezden geliyorsunuz.

Oyunun yönetmeni Mehmet Birkiye’ye ayrıca bir alkış, bu kadar hareketli, diyaloglu ve ağır bir oyunu günümüze uyarlamak, bütünlüğünü bozmadan kısaltmak ve böyle güzel sahnelemek takdire şayan…Ve en büyük alkışlardan biri yaklaşık 70 sene önce bu eseri böyle şahane tercüme eden Sabri Esat Siyavuşgil’e…

—————

Not: Oyundan önce Yiğit Sertdemir hakkında bir iki araştırma yaparken bir mektup buldum. Yaklaşık 1 ay önce vefat eden, usta tiyatrocu Tomris İncer‘e hitaben, Sertdemir tarafından yazılmış. Uzun zamandır beni bu kadar etkileyen bir ‘şey’ okumamıştım. Hiç yorum yapmıyorum, okumak isteyenler buradan yaksın.

Ve son olarak; eserin meşhur ‘İstemem Eksik Olsun’ tiradından bir parça :

(…)

Ama şarkı söylemek, düşlemek, gülmek, yürümek…
Tek başına…
Özgür olmak…
Dünyaya kendi gözlerinle bakmak…
Sesini çınlatmak, aklına esince şapkanı yan yatırmak… 
Bir hiç uğruna kılıcına ya da kalemine sarılmak…
Ne ün peşinde olmak, para pul düşünmek,
İsteyince Ay’a bile gidebilmek.
Başarıyı alnının teriyle elde edebilmek.

Demek istediğim asalak bir sarmaşık olma sakın. 
Varsın boyun olmasın bir söğütünki kadar.
Yaprakların bulutlara erişmezse bir zararın mı var?

Yorum bırakın

Filed under Kültür-Sanat