Tag Archives: ciğer

Birtat

Aslında gündemde tat yok, herkesin ağzında acı bir his ve kasvet var, biliyorum. Ama olan-bitenden, yaşananlardan bahsetmeyeceğim bugün. Aksine tadı damağımdan silinmeyen “Birtat” efsanesini yazasım var..

Selimiye’de 50 yılı aşkın süredir bulunan ve yakın zamanda kapanıp, Kadıköy ve Koşuyolu şubelerinde hizmet veren bu lezzetli meyhaneyi yaklaşık 1 ay önce keşfetme fırsatı yakaladık. Koşuyolu’ndaki mekan öyle ufacık tefecik ve sempatik ki, hayalimdeki Yeşilçam meyhanesine gelmiş gibi hissetim kapıdan girince. (Aynı duyguyu bir de Bostancı’daki Hatay Sofrası‘nda yaşamıştım.)

Dost meclisimiz o kadar keyifli ve iştahlı ki; masaya gelen yemeklerin ardı arkası kesilmiyor; ciğerle başlayan geçit sırasıyla böbrek, kokoreç ve karışık etlerle devam ediyor, aralara topik ve diğer mezelerden serpiştiriliyor.

Ciğer kültürüm pek fazla olmamasına rağmen; Edirne‘den sonra yediğim en güzel ciğerdi diyebilirim rahatlıkla.

İlk gelen tabakların fotoğrafını çekmek kısmet olmadı, sanırım o anda aklım 5 karış havaya uçup gitmişti. Bana göre masanın assolisti olan ve aşağıda arz-ı endam eden karışık et tabağındaki her lokma çok lezzetliydi.

Birtat

Muhabbet güzel, fondaki sanat müziği huzurlu, servis özenli ve en önemlisi yemekler şahane. Daha başka bir beklentimiz de yok zaten eş-dostla oturulan masadan..Sözün özü, meyhaneseverler için tatminkarlığı yüksek bir adres Birtat Meyhanesi…Afiyet olsun…

Bu yazıyı sevdiğim şiirlerle tamamlamak geldi içimden..Turgut Uyar, Edip Cansever varken ben ne yazayım ki zaten.

Her şeyden biraz kalır

diyor birileri,

Çoğunlukla haklılıktır.

Kavanozda biraz kahve,

Kutuda biraz ekmek,

İnsanda biraz acı.

Turgut Uyar

Ve bu yorgun

Bu hüzünlü yüreği

Benim değilmiş gibi

Hiç kimse görmeden,

Şöyle bir yol kenarına bıraksam…

Edip Cansever

Gitmek! Yazmışım defterime çoktan

Rıhtımlar, güz halatları, daha bir sürü şey

Şuramda darmadağınık !

Edip Cansever

 

 

Yorum bırakın

Filed under Gündem Dışı, Tadı Damağımda Kalanlar, Yemek

Edirne

Haftalar önce yaptığımız Edirne seyahatini anlatma vakti geldi de geçiyor. O kadar keyif aldığım bir gezi oldu ki, bunca zaman sonra bile dün gibi aklımda Selimiye’nin ihtişamlı yapısı, pamuk ciğerin ağzımda dağılışı ve Meriç kıyıları.. Her zamanki gibi bir gün önceden yapılan doğaçlama plan ile başladı heyecanımız. Cumartesi öğlen Esenler’den 15.00 otobüsüne atladıktan yaklaşık 2.5 saat sonra Edirne’ye vardık ve kalacak yeri henüz ayarlamamış olduğumuzdan; elimizde minik çantamız ile Selimiye’nin yolunu tuttuk.. Öncelikle turistlik vazifelerimizi yerine getirecek; görülmesi gereken tarihi yerleri gezecek ve sonra kendimizi günün akışına bırakacaktık. IMG-20140419-00250 Selimiye Camii;, ihtişamı, mimarisi, mermerinde saklı ters lalesi ve dinginliği ile olduğu kadar, huzur dolu, geniş bahçesi ve yeşillikleri ile de beni kendine hayran bıraktı. Kardan adamı bile doğru dürüst yapamazken; nice zaman önce böyle harika ve zeka dolu yapıların inşa edilmesi bana halen çok inanılmaz geliyor. Birbirimize aynı şeyi soruyoruz çoğu kez : “Bunları nasıl düşünülüyor, tasarlanıyor ve yapılıyor ? ” Yapıların güzelliğine ve vakurluğuna şaşırmayı bir kenara bırakıyoruz ve acıkan karnımızı mutlu etmek için merkeze doğru yürümeye başlıyoruz. Girdiğimiz şarap dükkanında Edirne’nin meşhur Hardaliye içeceği ile tanışıyoruz. Şarapçı aynı zamanda hardaliyenin de üreticisi olduğunu anlatıyor ve hardal tohumu ile üzüm karışımı bu değişik içeceği tattırıyor. Birkaç şişe alıp bu esnaftan turistik olmayan yerel lezzet noktalarını öğreniyoruz. Hiç bekletmeden merkeze çok yakın Nusret Usta’nın (Çiçek Ciğer) yolunu tutuyoruz. Edirne ciğerine mesafeli durmamın ne kadar hatalı olduğunu ilk ısırıkta anlıyorum, zira bu bir ciğer değil pamuk. Tadımlık ciğer faslından sonra Köfteci Osman’a girip biraz da lezzetli köfteden nasipleniyoruz. Burada da ciğer deniyoruz, ancak Çiçek Ciğer’dekine pek benzemiyor; yine lezzetli ama bir pamuk değil. Meşhur Trileçe tatlısı ile son noktayı koyduktan sonra, kalacak bir yer bulup eşyalarımızdan kurtuluyoruz. Minibüsle Edirne Karaağaç bölgesine geçip, Meriç kıyısındaki güzelliği seyrediyoruz. Aniden karşımıza çıkan Trakya Üniversitesi’nin şahane kampüsüne hayran kalıyoruz, huzur dolu kafelerinden birinde kahvemizi içip, otelimize dönüyoruz. Mutlaka gezilmesi gereken bir yer daha var; Sultan 2. Bayezid Külliyesi Sağlık Müzesi.  Burası 15. yüzyıldan beri külliyenin içinde yer almakta olup, 400 yıl boyunca hastalara şifa olmuş, sonraları ise yalnızca ruh ve sinir hastalıkları hastanesi olarak hizmet vermiş.  1997’den beri müze olarak ziyaret edilen bu külliyenin oldukça enteresan ve gezilmeye değer olduğunu belirtmekte fayda var.   Sağlık Sağlık Müzesi     O dönemde kullanılan ilaç ve sağlık gereçlerinin sergilendiği alanlar ilginç; ama en enteresanı eski tedavi yöntemlerinin balmumu heykelleri ile anlatıldığı odacıklar. Kimi odayı gezerken gözlerimin dolmasına mani olamadım. Müze sonrası midemizi mesut etmeye geldi sıra; Ciğerci Niyazi’de 15 dakika kuyrukta beklemenin ardından; yine pamuk gibi, ağızda dağılan bir tabak ile damağımızı şenlendiriyoruz.  Edirne’de en çok yediğimiz 2. besin ne miydi ? Tabi ki kendimizi alamadığımız şahane badem ezmesi. Ama bilinen isimlerin aksine, yine o şarapçımızdan öğrendiğimiz yerel bir adresten alıyoruz badem ezmelerimizi: 1937’den kalma Sayınbaş bademcisi. Dükkan sahibinden bu ezmelerin yalnızca badem ve şekerden yapıldığı, katkı maddesi olmadığı bilgisini alıyoruz ve badem ezmelerimizin tadını çıkarıyoruz. Edirne’den İstanbul’a getirdiğimiz bir diğer lezzet ise benim yeni öğrendiğim Deva-ı Misk Helvası. Bu helva Osmanlı zamanında şeker ve 40 çeşit baharatın kaynatılmasıyla yapılıyormuş ve hastalıklara şifa bulduruyormuş.  Bu da mutlaka not düşülmesi gereken lezzetlerden biriydi. Edirne; tarihi ve görülmeye değer yerleri, lezzetleri, nehir kenarındaki huzur veren mekanları ile beni pek mutlu eden bir şehir oldu. İstanbul’a yakın bir yerlere kaçıp nefes almak istiyorsanız, tavsiye olunur. İyi Gezmeler… Not :  Ülke ve dünya gündemindeki ürkütücü gelişmeleri yazacaktım yine, ama içimden gelmedi bu kez. Kelimelerimin kifayeti tükendi sanırım.  … “Titrerim mücrim gibi baktıkça istikbalimize” …

1 Yorum

Filed under Biri Kaçamak mı Dedi ?, Gündem Dışı