Monthly Archives: Ocak 2014

Tahayyül Sanatı

Ben pek ‘hayalperest’ biri değilimdir, nadiren gerçek dünyadan kopup bambaşka rüyalara uğrarım. Hayal mahsulü seyirliklerden, bilimkurgudan, fantastik filmlerden pek hoşlanmam; dolayısıyla Walter Mitty’nin Gizli Yaşamı’na giderken biraz önyargılı olduğumu itiraf etmeliyim.

Steve Conrad’ın senaryosunu yazdığı, Ben Stiller’ın ise yönetmenliğini ve başrolünü üstlendiği bu film; James Thurber’in 1939 yılında yazdığı bir kısa hikayeden uyarlanmış.

Walter Mitty‘Life’ dergisinin fotoğraf arşivinde çalışan ve kendi halinde bir adam olan Walter Mitty’nin (Ben Stiller) hayatındaki en büyük çılgınlığın, zaman zaman yaşadığı andan kopup, hayal aleminin sarp ve dikenli yollarında gezinmek olduğunu görüyoruz filmin başlarında.

Walter Mitty rutin yaşamından o kadar  bıkkın ki, çalışırken, tren beklerken, sevdiği kadını gördüğünde akla sığmayacak düşlerin içinde buluyor kendini ve etrafında ona seslenenleri bile duymuyor.

Özellikle belirtmek isterim ki; hayal ile gerçek arasındaki geçişler; yani normalde asla yaşayamayacağı anların ardından günlük yaşama dönüş oldukça akıcı ve inandırıcı. Zaten genel olarak filmin görselliği epey etkileyici, zira daha önce pek alışık olmadığımız ülkeleri bize gezdiriyor.

 

İş yerinde yaşadığı bir olay; Walter Mitty’nin tüm hayatını allak bullak ediyor ve hayallerinde bile göremeyeceği maceralara yelken açıyor. Filmden aldığım mesajlar; “3 günlük dünya, yaşamana bak”, “Hayal et, iste, çalış…Her şey mümkün”.

Ben Stiller’ı tebrik etmemek elde değil, şahane yönetmiş ve pek güzel oynamış. Sean Penn’in filme büyük katkısı var; ‘konuk oyuncu’ kategorisinde sayılabilir, ama bulunduğu sahneleri ihya ediyor her zamanki gibi.   Shirley MacLaine, Adam Scott, Kathryn Hahn, Patton Oswalt ve Kristen Wiig de rollerine oldukça yakışmışlar, renk katıyorlar. Filmin ardından neredeyse 15 dakika süren bitiş jeneriğini şaşkınlıkla seyrettim, sanırım gördüğüm en kalabalık film ekibiydi.

Uzun lafın kısası; enteresan, yüksek tempolu, çok emek harcandığı belli ve tavsiye edebileceğim bir film Walter Mitty’nin Gizli Yaşamı.

Kıssadan hisselenmeli miyim acaba ?  Malum; hayat bir şeyleri ertelemek için çok kısa. Gerçi bazen tahayyül etmek, gerçeğini yaşamaktan daha çok keyif verir ya da müşkülpesent insanoğlu yetinmez, ona ulaşınca öbürünü ister.

Ama yine de, ‘yapamam, beceremem, ben neyi değiştirebilirim ki’ gibi umutsuz ifadelerden ziyade, istedikten ve çabaladıktan sonra birçok şeyin mümkün olabileceğini düşünmekte fayda var.

 

Ben Stiller in Walter Mitty

 

 

Yorum bırakın

Filed under Kültür-Sanat

Eskidendi, Çok Eskiden…

Aslında bu yazıyı Aralık ayında, yıl sonu değerlendirmesi niyetine yazıp, hem geçmiş yılın muhakemesini yapacak hem de yeni seneden istediklerimi sıralayacaktım. Ama olmadı,çünkü ‘zamansızlık’ denen ve benim aslında “bir eylemi yapmamak için üretilen bahane” olarak tanımladığım çağımızın moda olgusu herkes gibi beni de sardı…

2013; son iki hanesinin algılarımızda yarattığı uğursuzluk simgesinin aksine, kişisel tarihimde önemli ve güzel bir dönem olarak yerini aldı. Dönüm noktaları olarak tabir edebileceğimiz olaylar yaşadım, çok sevindim, duygulandım, bazen bocaladım, kızdım, şaşaladım, zaman zaman üzücü kayıplar yaşadım; yani uzun lafın kısası herkes gibi kendi dünyamın merkezinde bir yılı daha devirdim.

Büyük resme gelirsek; ülkece (yarısı) silkindiğimiz, haksızlıkların ve adaletsizliklerin diz boyundan da öte gırtlağa dayandığını idrak ettiğimiz, birçok çarpıklığın gözler önüne serildiği bir dönem yaşadık. Ne olursa olsun insanlığa, vicdana, adalete ve “güzel bir dünyaya” inanmak istiyorum halen..

Bundan 3 sene önce, sene başında yazdığım yazıma takıldı gözüm ve fark ettim ki; benim hayattan dilediklerim pek değişmemiş, zira oradaki maddelerin hepsi halen benim beklentilerimi oluşturuyor.

Derken 2014 başladı; iki hastalık haberi geldi yakınlardan…Biri;  neredeyse 20 yıllık geçmişimizin olduğu yakın bir dost. Atlatacağına ve bugünlerin geride kalacağına inancımız tam, fakat bu olayla birlikte “sağlıktan önemli hiçbir şey olmadığı” tekrar tokat gibi çarptı yüzümüze. Diğeri ise bir aile dostumuz, çocukluğumdan beri tanıdığım, bildiğim biri. O melun hastalığı yenemedi ve bu dünyadan göçtü gitti..İşte o vakit “hayatın ne kadar boş olduğu” yine dank etti kafamıza.

Ama insanoğlu bir türlü  akıllanmıyor, ders almıyor..Bir süre sonra yine hayatın hızına, günlük gailelerin hırsına kaptırıyor kendini ve ufacık tefecik şeyleri kendine sorun etmeye devam ediyor. Şairin dediği gibi “Ömür dediğin 3 gündür  Dün Geldi geçti, yarın meçhuldür / O halde ömür dediğin  Bir gündür, o da bugündür”…

Bugünlerde aklıma Sezen Aksu’nun “Eskidendi, Çok Eskiden” şarkısında geçen “Hani biz kimseye küsmemiş, hani hiç kimse ölmemişken..Eskidendi, eskidendi…Çok Eskiden…” dizeleri takılıyor.

Melankoli yapıp boşvermişliğe kapılmak değil bu yazının amacı, aksine; bazen biraz yavaşlamak, hayatın tadını çıkarmak, sağlığın, ailenin, dostların ve yaşamın kıymetini bilmek gerektiğini vurgulamak istedim.

Hepinize Mutlu Seneler…

Yorum bırakın

Filed under içimden geldiği gibi