1943 yılında, Amerikalı psikolog Abraham Malow’un çalışmasında dile gelen İhtiyaçlar Hiyerarşisi Teorisi’ni duymuş muydunuz?
İnsanoğlunun hayatını sürdürürken karşılaştığı gereksinimler ve ihtiyaçları arasında hiyerarşik bir düzen olduğunu; ancak belli bir refah seviyesinden sonra daha yukarı basamaktaki isteklere yöneleceğini anlatan bir kuram bu..
Buradaki kaynaktan aldığım bilgiler yardımıyla; biraz daha açıklayıcı ve basit bir üslupla yazmaya çalışayım;
1. Fiziksel İhtiyaçlar : Gıda, barınma gibi temel gereksinimler
2. Güvenlik İhtiyaçları: Emniyet ve güven duygusu içinde, tehlikelerden uzak hissetmek
3. Ait Olma ve Sevgi İhtiyaçları: İnsanlarla ilişki kurmak, kabul görmek, yakın dostluklar
4. Değer İhtiyaçları: Başarılı olmak, benimsenmek, prestij sahibi olmak
5. Kendini Gerçekleştirme İhtiyaçları : İnsanın hayattaki hedefine ulaşması, içindeki potansiyeli ortaya çıkarması, kişisel tatmin, kişisel başarı
Yani basitçe şöyle bir sonuca varabiliriz; insanlar kafalarını sokacak bir ev ve karınlarını doyuracak yiyecek bulduktan sonra ‘emniyet’ arayışına girerler, tehlikeli mecralardan kaçınırlar.. Bunu sağlamalarının ardından birilerinin kendilerini çok sevmelerini isterler, toplumda kabul görmek, bir yerlere ait olmak (okul, dernek, spor klübü vs.) insanlarla iletişim halinde olmayı arzularlar.
Bütün bunların kafamda dolaşmasına sebep; mezunu olduğum lisenin dün gerçekleşen ‘aşure günü’ idi.. 8 senemi geçirdiğim ve listenin 3. maddesindeki ‘aidiyet’ ihtiyacımı fazlasıyla tatmin etmiş; hayatımın mihenk taşlarından biri olan bu kurumdan –her seferinde olduğu gibi– dün de fazlasıyla manevi enerji depolamış olarak ayrıldım..
Aynı çatı altında büyümüş ve benzer duygularla yoğrulmuş-yontulmuş insanlar arasında sanki görünmez bir bağ oluşuyor, yıllardır hiç görüşmemiş olsan bile; bahçedeki tribünün yanında karşılıklı dikilirken, sanki dün görüşmüş gibi rahat ve maskesiz olabiliyorsun. [ Bu duyguyu seviyorum ve eksikliğini hissetmek istemiyorum J ]
Bir de diğer tarafından bakalım; kimse bir kuruma, insana, okula ya da şirkete ait değildir, sadece bireyselliğini yaşarken ve egolarını tatmin ederken geçtiği yollarda kendine bazı mekanlar, yuvalar, insanlar edinir, onları sever, hatta çok sever, bağlanır, hayatını paylaşır, fedakarlık yapar, yardım eder.. Aile kavramını konunun dışında tutuyorum, çünkü aile gelip geçici bir kavram ya da mekan değildir bence..Kimisi aidiyet hissini okulunda veya hobisini tatmin ettiği dernekte yaşarken, bir başkası tuttuğu futbol takımı üzerinden kendine ‘yoldaş’lar ediniyor…
İnsanoğlunun zaman zaman bu duyguya ihtiyacı olduğunu düşünüyorum ve düşüncelerimi bir sonuca bağlamadan yazımı noktalıyorum.
Maslow’u duymuşluğumuz var, keza eksik veya falsoları olduğu da biliniyor.. Zaten yazıyı bilgilendirme amaçlı değil mutluluk bzw. ( yok artık:) hafiften hüzün paylaşma amaçlı yazmışsın gibi.. Liseye gidip uzun zamandır görmediğin insanları görmüş olmanın mutluluğu ile başlayan yazı yağan yağmurdan ve kapanan balkanın ekşitmesinden dolayı sonuçsuz kalmış gibi.. daha iyilerini bekliyoruz efenim.
BeğenBeğen
:))) oo ‘ tüm olan bitenden de haberdarım, algılarım açık’ mesajını aldım.. Evet Maslow’u onaylamayan çok fazla varmış, duydum (antitez örneği : bir anne kendi açsa bile çocuğunu doyurur, onu düşünür–yani 1. maddeyi bile es geçebilir) Aynen öyle, bilgilendirmeden ziyade; aidiyet hissinin yarattığı etkiyi bir girizgahla birlikte sunma isteği; giriş-gelişme-sonuç klişesine bağlı kalmama dileği:) görüşürüz..
BeğenBeğen