Gerçekten ne diyeceğimi, ne yazacağımı ne düşüneceğimi bilmiyorum. Kanım çekiliyor, midem bulanıyor. Edebiyat parçalamak, büyük laflar yazmak veya ağız dolusu küfretmek..Hiçbiri içimi zerre kadar soğutmaya yetmiyor.
Özgecan Aslan’ın katili olan şerefsizin –içimden geçen sıfatların en hafifiyle yetiniyorum buraya yazarken– ifadesini okurken içim ürperiyor, sanki gözümün yaşı bile bir damla akamadan donuyor. Her gün ülkede ve dünyada olan türlü türlü rezalete rağmen içimde kalan umut ve güzellikler, bu olayla birlikte kayboluyor.
Bu şerefsizi jandarmalar neden linçten koruyor, bıraksalar da parçalasalar, hayat neden bu kadar adaletsiz, bu vahşeti yapan katilin karısı, çocuğu ne düşünüyor, dünyada bu kadar pislik, iğrençlik neden var gibi sorular kafamın içinde dolanıyor. Özgecan’ın annesinin, babasının görüntülerine, konuşmalarına bakıyorum, daha doğrusu bakmaya yüreğim yetmiyor, izleyemiyorum. Acılarını hayal bile edemiyorum.
Biliyorum, bu olay da bir süre sonra diğerleri gibi küllenecek, ateşin düştüğü yer dışında kalanlar, yani bizler –doğal olarak– hayatlarımıza devam edip, unutacağız. Ailesinin içindeki yangın hep kalacak. Yazmaya korkuyorum ama, o şerefsizin alacağı ceza, Özgecan’ın ailesinin içini bir nebze dahi rahatlatmayacak.
Bu sefer şaşırtsın beni adalet midir, hukuk mudur her neyse bu düzen. Bu sefer biraz olsun “belasını buldu” diyebilelim. Birazcık su serpilsin yüreğimize ve ibret olsun tüm şerefsizlere.
Özgecan Aslan’a ve tüm vahşet mağdurlarına Allah rahmet eylesin. Ailesine ve tüm yakınlarına sabır diliyorum.