Tam 10 sene, 11 gün, 15 saat önce; güneşli ve genç bir günde başladım ben çalışma hayatına. Bu tarihten önce de yaptığım işler vardı elbet, ama toplumda kabul gören, ‘kadrolu ve sigortalı’ hayata girişim bu tarihe denk geliyor. Masal bu ya; henüz okulunu bitirmemiş, işe başlamak için etekleri zil çalan ve dünyayı değiştirebileceğini zanneden bir pamuk şekerdim. Teşbihte hata olmaz; o pamuk şekerin yavaş yavaş deniz kestanesine döneceğini bilmiyordum.
Ömrümün yaklaşık üçte birinin çalışarak geçtiğine hem seviniyorum, hem şaşırıyorum. İstisnasız her gece “inşallah sabah uyuyakalmam” korkusuyla gözümü kapıyorum. Eskiden olsa “mümkünatı yok böyle bir saçmalığa tahammül edemem” diyeceğim şeyleri sineye çekiyorum. En beğendiğim klişe “aman canım başka şirkette de benzer sorunlarla uğraşacaksın, boşver bozma düzenini” ve en sevdiğim hayal “kuralım kendi işimizi, sevdiğimiz şeyi yapalım.”
Şimdi karşımda çocuğum varmış ve iş hayatına yeni atılmış gibi düşünüyorum…Ona sanırım şunları öğütlerdim:
1- Dürüst ol. Laf olsun diye değil. Gerçekten dürüst ol. Sokrates’ın dediği gibi; “Dürüst bir insan daima çocuk kalır“.
2- “Her işe atlama, yardım için yaptığın bir süre sonra senin görevin haline gelir” safsatalarına inanma. Elinden gelen her işi yapmaya çabala, hatta beceremeyeceğini düşünsen bile…Ben kendi görevlerimle alakası olmayan binlerce iş yaptım, zerre kadar da pişman değilim, çünkü hepsinden bir şey öğrendim.
3- Kimseyi satma, ispiyonlama ve kimseye çamur atma. Hatayı sen yaptıysan çık ortaya söyle. Gerekiyorsa işinden kovul, parasız kal ama kimsenin hakkını yeme.
4- Hayallerini ve prensiplerini kaybetme. Elinde olmadan biraz törpülenmek zorunda kalacaksın, ama özünü unutma.
5- Çalıştığın kişilere insanlıklarına göre muamele et, ünvanlarına göre değil.
6- “İş hayatında kimseye güvenme, kimseyle arkadaş olma” sözünü hiç uygulayamadım. Başka yerde karşılaşsam çok seveceğim, dost olacağım insanları iş yerinde tanıdığım için sevmemezlik edemedim. Duygularımı “mesai öncesi/sonrası” diye ikiye ayıramadım. Hiçbir zaman tam profesyonel olamadım. Belki enayilik yaptım, belki de doğru olanı..Henüz bilmiyorum. Sana tek öğüdüm, “içinden nasıl geliyorsa öyle davranman” olacaktır.
7- Suratsız suratsız yapma işlerini, sinirin bozulsa da gül ve oyun oynuyormuşsun gibi hayal et. Bir sürü canın var ve sen istediğin sürece oyun devam ediyor. Bilgisayarı kapattığın anda çıkarsın, kızgınlığın da, kırgınlığın da geçer, gider. Kişisel gelişim kitaplarından fırlamış gibi duruyor farkındayım, olsun sen yine de annenin hislerine güven.
8- İşini düzgün yapmak dışında bir hırsın olmasın. Öğrenmeye açık ol, “aman banane ya, ben kendi işimi yapayım, diğerlerini bilmesem de olur” deme. Vizyonunu geniş tut, tembellik etme. Dünyada öğrenilecek o kadar çok bilgi var ki, şaşırırsın.
9- Ben hiçbir zaman dakik olamadım, hep koştur koştur yetişmeye çalıştım. Sen böyle olma, zamanını doğru kullan. İş düzenini kur, yaptıklarını kaydet, hatırla ve takip et. Senden sonrakiler de anlayabilsin. Ha bir de, rica ediyorum “toplantı ayarlıyorum” demek varken, “meeting set ediyorum” deme.
10- Elinden geldiğince yardım et ve bildiklerini öğret. Kendini ezdirme, kimseyi de ezme. Ne kadar yakın, samimi olursan ol, kalbinin kırılmasına sebebiyet verecek çizgiyi aşma, aştırma.
Çocuğuma bunları söylerdim ve belki o da bana “Anne saçmalama ya, böyle naif iş yaşamı mı olur” derdi, belki de dalga geçerdi benle içten içe. Olsun, ben yine de ona “erdemli olmanın, insaniyetin öneminden” bahsederdim, dilim döndüğünce.
Hayatta her şey olabilirsin; fakat mühim olan hayatın içinde ‘insan’ olabilmektir.
Şems-i Tebrizi