Canım hiçbir şey yazmak istemiyor.
“Ne işin var o zaman burada?” diyorsunuz.
“Annesinden dayak yediği halde, yine ‘anne’ diye ağlayan bir çocuktur aşk” cümlesi harika anlatır durumu aslında. Yazmak, konuşmak, sızlanmak istemesem de, yine soluğu burada alıyorum. Günlüğüm burası benim, oyun alanım, kuytu köşem, mağaram, yer altım, okyanus dibinden oksijene çıktığım katmanım. Ayda bir yazdığım için ‘aylığım’ demek daha doğru belki.
‘Blog’ kelimesi nereden geliyor biliyor musunuz?
‘Weblog’ yani “internet günlüğü” teriminin kısaltılmışı. (Böyle bilgiler insanın iç sıkıntısını bir anda dağıtıverir. )
Üç gün sonra buz gibi betonlar arasından çıkan, şaşkın, ağlamayı aklına bile getiremeyen kuzu insanı hem ağlatır, hem güldürür. Onu çıkarırken ağlayan koca koca insanlar burun direğini acıtır, boğazdaki yumruyu sağlamlaştırır.
Güzel sarıyoruz yaraları, ona şüphe yok.
Giden yardımları yağmalayan birkaç soysuza, hırsıza da aldırmıyoruz. Her yerde çıkar çürük ruhlar.
Müthiş destek, müthiş birlik.
Peki sonra?
Sonra ne olacak?
Binaların kolonlarını kesenler, çürük raporu sunulmasına, hasar tespiti istenmesine rağmen ses çıkarmayan ‘ileri (!) gelenler‘, kafasını kuma gömenler, utanmayanlar…
Hiçbir şeyin değişmeyeceğini biliyoruz.
Bir sonraki afete kadar sırasıyla kahrolma, alışma, sabır dileme, dua etme, korku, kanıksama, tevekkül, unutma.
Boş alanlara, toplanma bölgelerine –ağaçlar yerine– korkunç betonarmeler dikmeye devam.
Ölürsen, öldüğünle kalmaya devam.
Yazmak istediğim, aklımda dönüp duran çok konu; dünyada da bir o kadar acı var. Ucundan bulaştığın her acı, ruhunda bir iz bırakıyor; sen unuttum sanıyorsun, ama esasında kaybolmuyor.
Dünya, Güneş etrafında dönmeye devam ettikçe (sevimsiz tabirle yaş aldıkça), geçtiğin her yoldan bir toz konuyor üzerine.
Bazen silkiniyorsun, yere atıyorsun tozları. Sonra yenisi geliyor. Vazgeçmiyorsun. Yine toparlanıyorsun.
Bir daha.
Bir daha.
(Kapanış paragrafına, deprem tedbirlerinin okunmasını, çocuklara anlatılmasını, oturulan binaların kontrol edilmesini salık veren, yardım etmenin, birliğin, dayanışmanın kıymetini vurgulayan, ‘hayat cidden kısa, keyfini çıkarın’ temalı, umut aşılayan cümleler gelmeli. Lakin şu an pek gücüm yok.)
https://www.afad.gov.tr/deprem-oncesi-ani-ve-sonrasi-alabileceginiz-onlemleri-biliyor-musunuz
Zor, her şey için geç ve zor.
Kötü ne varsa yaşanmayan. Yaşanmaması dileğiyle…
BeğenLiked by 1 kişi
Sen anlatırken kendimi gördüm ekranda. Yenisi hep gelecek. Şu gezegende bizim toprağa düşen acı azıcık fazla mı Tanrım? diyesim geliyor. Sonra bir ses kulağıma “Baktığın yeri değiştir bakalım, öyle mi?” deyip kaçıyor.
BeğenLiked by 1 kişi
Teşekkürler…Güzel bir dilek…”İnşallah” demekle yetineceğim.
Aklımıza, hayalimize getiremediğimiz kadar güzel şeyler olsun..
BeğenBeğen
Kendine haksızlık etmişsin ilk cümlende. Benim gibi umutsuz gelmiyor sesin (yazdıkların), en azından okuyucun olarak hissettirdiğin bu..
Ben (kendimi) yazarken de okurken de umut kırıntısı bulamıyorum pek. Ama sanırım böyle besleniyorum ve negatiflerden pozitif doğurmaya çabalıyorum.
Teşekkür ediyorum şairane yorumun için… Mutlu, keyifli ve umutlu günler..
BeğenLiked by 2 people
İnan! Bu verdiğim en zorlu savaş.umutla kalmak….
BeğenBeğen
Daim olsun umudun. Savaşmana gerek kalmadan umut yükleneceğin günler temenni ediyorum.
BeğenBeğen