Tag Archives: insan

Korkuyorum

Bu dünya iflah olmaz” demişim kitabımın 38. sayfasında. Sevmiyorum dünyayı ben. Niye sevmiyorum? Halbuki ne güzel okyanuslar, kiraz dalları, taç yaprakları filan var.


Ama benim milyarlarca yıl önce, nefis şekilde oluşmuş gezegenin kendisiyle derdim yok ki zaten.
Binlerce yıldır savaş diye bir saçmalık var. Kılıçtan geçirenler, ‘düşmanın’ derisini yüzenler, yakarak öldürenler, insanların kafasını kesenler var.


Sonra mesela 2 yaşında bebeğe, cinsel organını sokarak öldürenler var. 14 yaşında çocuğa şehrin ileri(!) gelen yavşaklarının (bit yavrularını tenzih ederim) aylarca tecavüz etmesi ve hiç ceza almadan hayata devam etmeleri gibi milyonlarca olay var. Kendi kızına tecavüz ederek hamile bırakan, sonra da yıllarca hem kızını hem de doğurduklarını evinin bodrumunda hapseden baba var.


Kölelik var mesela, ten rengi farklı diye bir insana yapılmış, okumaktan bile imtina edeceğimiz işkence yöntemleri var.
Para için eroin üreterek/satarak çoluk çocuk öldürenler, hayvanlara akla hayale gelmeyen eziyetleri yapanlar, biriyle birlikte oldu diye kendi çocuğunu canlı canlı gömenler, biraz daha zenginleşmek için sürüyle insanı açlıktan ölmeye mahkum edenler, deprem yardımına giden tırları yağmalayanlar, enkaz altında görünen kollardan yüzük çalanlar var.


– “Bunları niye okuyorsun? Niye didikliyorsun? Hayatın güzelliklerini görsene!” (Ben okumayınca yok olmuyor ki bunlar.)

Niye yazdım bunları? Beğeni almak için mi? Bilakis, en az beğeni bu tarz nevrotik yazılara geliyor. Kimse sevmiyor böyle negatiflikleri okumayı.

İçimi döktüm sadece. Bir halta yaramaz.

Yaşamak sağlığa zararlı mıdır acaba?

Uyanıp Dünya ile yüzleşmem lazım.


11 Yorum

Filed under Gündem, Gündem Dışı, içimden geldiği gibi

Uykuluk

Kaldırımda tek başına beklerken yaya geçiş düğmesine basmaya çekinen kişi ile, yolda rastladığı kavgayı ayırmak için cansiparane atılan aynı insan aslında biliyor muydunuz?

Ve bu zat; kaldırıma bir yaya daha geldiğinde kendini güçlü hisseder, çünkü bir gruba dahil olmuştur ve artık “bir kişi için trafiği durduran düşüncesiz, bencil” olarak anılma riski ortadan kalkmıştır.

Ruhumuzda korkaklık-cesaret, liderlik-çekingenlik, sadakat-hainlik gibi karşıt duyguları aynı anda barındırıyoruz. (Liderlik kelimesine tam anlamıyla zıt bir sözcük bulamadığımı itiraf etmeliyim. Kelimelerle düşündüğüm ölçüde oynayamıyor olabilirim.)

Biri arkadaşlarıyla oturduğu masada ne yenileceğine karar veriyor ya da stadyumda tezahüratı başlatıyor diye ona “lider ruhlu” diyemeyiz, üstelik bu sadece demode iş ilanlarında kalan bir tanım artık.

Çok karmaşığız, ne istediğimizi, gerçekte nasıl biri olduğumuzu bilmiyoruz. (yardımsever, bencil, fedakar, tembel, gayretli, “iyi”, “kötü”, ahlaklı, uçarı, sıkıcı, seksi, fırlama, duyarsız, bayağı, zeki, sinir bozucu?)

Sahip olduğumuz şartlar altında pozitif özelliklerle anılıyor olsak bile, elimize fırsat geçerse veya menfaatlerimiz zarar görürse ne kadar “alçalabiliriz” haberimiz yok.

Olmasın da zaten. Negatif özelliklerimle yüzleşmeye hiç mecalim yok.

Bu zamana kadar (Tesla’nın bobini icat ettiği yaştayım) “gece yaşamayı seven” biri zannetiler beni. Oysa “baykuş tipi uyku düzenini” benimsememin tek sebebi, uyuma safhasını mümkün olduğunca geciktirmekti.

Bilimsel açıklamasını henüz öğrenemedim, lakin bebeklerin uykusu geldiğinde ağlama sebeplerinin “bilmedikleri boyuta geçme endişeleri” olduğunu düşünüyorum. Kendimde de benzer bir saçmalık olduğunu zannediyorum.

Gecelerin zor olduğunu, ‘katran karalığını’ ve bilumum romantik özelliğini yazmış şairler asırlardır.

Yaşamışsınızdır; yüreğinizi sıkıştıran mengeneler, siz yatağa girince (uyumak için) baskıyı arttırmaktan zevk alırlar. Adeta yastığından, yorganından, başucundaki su bardağından bile nefret ettirirler. Durumun vahametine ve meşrebine göre ağlarsın, seneler önce öğrendiğin ama bir işe yaramayan uyuma tekniklerini denersin, olmadı kalkar bir tane yakarsın.

(Güçlükle uykuya daldıktan sonraki -çoğunlukla- korkutucu diğer aşamayı, yani paralel alemdeki hayatımız olan rüyaları es geçiyorum. Anlatmak istemiyorum.)

Sonra uyanırsın.

Kısa bir duraksama ve dünyaya alışma evresinden sonra (bir nevi doğum), geceki mengene çenelerinin rahatladığını fark edersin.

Yeni bir gün, yeni umutlar” klişesine inanırsın. (Ya da inanmaya başlasan iyi edersin.)

Lanet olsun bu boktan güne” diyerek uyanma seçeneğimiz de var tabii.

Ama “bakalım Dünya’nın kendi ekseni etrafındaki yeni dönüşü bana neler getirecek” diye düşünerek ayılmak sanki biraz daha keyifli.

 

Mutlu rüyalar.

 

 

 

 

 

 

 

7 Yorum

Filed under Gündem Dışı, içimden geldiği gibi